1/162
Part 1 of the English words whose meanings I found in the Turkish dictionary in December.
Name | Mastery | Learn | Test | Matching | Spaced |
---|
No study sessions yet.
accession
katılım, erişim
acknowledge
onaylamak, kabul etmek, tanımak, itiraf etmek
acute
akut, dar, keskin, şiddetli
affair
sorun, mesele, ilişki, iş, olay, kötü olay, hadise, yasak cinsel ilişki
aging
yaşlanma
align
hizalamak, dizmek, sıralamak
allegedly
sözde, iddiaya göre
apparently
görünüşe göre, anlaşılan, görünürde, belli ki
approval
onay, onaylama, kabul
attitude
tutum, tavır, davranış, duruş
aviation
havacılık
banquet
ziyafet, şölen, resmi yemek
bare
çıplak, yalın, açık, sade
behave
davranmak, hareket etmek, görgülü davranmak
bilateral
ikili, iki taraflı
blackout
karartma, bayılma, kararma, kendinden geçme
bouncer
fedai, palavracı, martaval, zıplayan kimse veya şey
bowl
çanak, kase, tas, top
bully
zorba, kabadayı, harika, mükemmel, zulmetmek
bundle
demet, bohça, deste, yığın, sepetlemek
cattle
sığırlar
chant
ilahi, monoton bir sesle söylemek, tezahürat, monoton şarkı
coexist
bir arada var olmak, yan yana yaşamak
common
ortak, yaygın, genel, müşterek, bilinen
compatibility
uyumluluk
competitive
rekabetçi, hırslı, rekabet edebilen
compound
bileşik, birleşim, karışık, birleştirmek
confidential
gizli, güvenilir, mahrem
conscience
vicdan, inanç
consequence
sonuç, netice
considerable
önemli, dikkate değer, hayli(çokluk)
consumption
tüketim, harcama
contradict
yalanlamak, çelişmek
cope
başa çıkmak, uğraşmak, üstesinden gelmek
coronation
taç giyme, taç giyme töreni
craft
zanaat, sanat, gemi
cruel
acımasız, zalim, gaddar, korkunç
cruncher
parçalayıcı, öğütücü, bitirici vuruş
current
akım, geçerli, cari, şimdiki, bugünkü
decade
on yıl, onluk
decease
ölüm, vefat, ölmek
demonize
şeytanlaştırmak, şeytan gibi göstermek
demonstration
gösteri(eylem), gösterme, kanıtlama, ispat
demonstrator
gösterici, asistan, ispat eden şey, gösteren kimse, sergilenen şey
deportation
sınırdışı, sürgün
desperate
umutsuz, çaresiz, vahim, korkunç
discard
atmak, ıskarta, çöp, kurtulmak, ayırmak
discuss
tartışmak, görüşmek
disperse
dağıtmak, yaymak, dağılmak
dizzy spell
ani baş dönmesi
dizzy
şaşkın, baş döndürücü, sersemletmek, sersemlemiş
duty
görev, hizmet, vergi, gümrük, yükümlülük, gümrük vergisi
embarrass
utandırmak, sıkıntı vermek
emission
emisyon, yayma
endow
bağışlamak, vermek, bahşetmek, gelir bağlamak
entertain
eğlendirmek, ağırlamak, oyalamak
entirely
tamamen, tümüyle, bütünüyle
environmentally
çevresel olarak
equivalent
eş değer, eşit, karşılık
estimate
tahmin, değerlendirme, tahmin etmek
evaporate
buharlaştırmak, buharlaşmak, uçup gitmek
examine
incelemek, sınamak, sorgulamak, denetlemek
exclusive
özel, seçkin, ayrıcalıklı, tek, herkese açık olmayan
explode
patlamak, patlatmak, çürümek, infilak etmek
exploit
sömürmek, kullanmak, faydalanmak, işletmek
exposure
maruz kalma, poz, teşhir
failure
başarısızlık, yetmezlik
fatality
ölümcül kaza, kısmet, kaza, mukadderat, kurban
fellow
adam, dost, arkadaş, sevgili, yoldaş, herif, aynı tür
fiction
kurgu, roman, uydurma
filthy
pis, kirli, iğrenç
fine
para cezası, ince, iyi, güzel, hassas, hoş
fit
uygun, zinde, yerinde, uymak, uydurmak, oturtmak
forensic
adli, mahkemeye ait
former
eski, önceki
frustrate
boşa çıkarmak, önleme, hayal kırıklığına uğratmak
fussy
telaşlı, titiz, mızmız
generate
oluşturmak, üretmek, meydana getirmek
glamorous
göz alıcı, büyüleyici, göz kamaştırıcı
grab
yakalamak, kapmak, gasp
grave
mezar, kabir, ciddi, ağır, önemli
greet
selamlamak, karşılamak
grid
ızgara, şebeke sistem
harvest
hasat, ürün, harman, toplamak, biçmek
haul
çekmek, vurgun, çekici, yük, taşımak
hesitate
duraksamak, tereddüd etmek, çekinmek
in the flesh
dünya gözüyle, canlı, bizzat, gerçekte, gerçek yaşamda
inadequate
yetersiz, eksik, elverişsiz
increasingly
giderek, artan bir şekilde, gitgide artarak
ingestion
yutma, yeme
jabber
hızlı konuşmak, ağzında yuvarlamak, laf kalabalığı yapmak
justify
haklı çıkarmak, haklı göstermek, doğrulamak, aklamak, savunmak
knuckle
eklem, boğum, parmak eklemi
linkage
bağlantı, bağ
long
uzun, uzun süre, uzun zamandır, özlemek
mainly
başlıca, esas olarak
maintenance
bakım, onarım, koruma
manner
biçim, tarz, tavır, tutum, görgü, davranış
merely
sadece, ancak, yalnız, sırf, sade
miserable
acınası, sefil, perişan, berbat, zavallı, acınacak halde