1/6
Looks like no tags are added yet.
Name | Mastery | Learn | Test | Matching | Spaced |
|---|
No study sessions yet.
über
Dilbilgisel Bilgiler
Wortart: Präposition / Adverb / Präfix
Kasus: Dativ veya Akkusativ (bağlama göre)
Telaffuz: [ˈyːbɐ]
Türkçe–İngilizce Karşılıklar
Türkçe: üzerinde, hakkında, üzerinden, -den fazla
İngilizce: over, above, about, across, more than
Anlam
Über kelimesi, yer, yön, konu veya miktar bildiren çok yönlü bir edattır.
Bağlama göre hem somut hem soyut anlamlar taşır.
1. Yer veya konum (Präposition des Ortes)
Bir şeyin üstünde veya üzerinde olduğunu belirtir.
Die Lampe hängt über dem Tisch. – Lamba masanın üzerinde asılı.
Ein Vogel fliegt über das Haus. – Bir kuş evin üzerinden uçuyor.
Not:
Dativ → hareketsiz durum (über dem Tisch)
Akkusativ → hareket yönü (über den Tisch fliegen)
2. Konu veya içerik (Präposition des Themas)
Bir şeyin hakkında konuşmak, yazmak veya düşünmek anlamında kullanılır.
Wir sprechen über Musik. – Müzik hakkında konuşuyoruz.
Ein Buch über Berlin. – Berlin hakkında bir kitap.
3. Yön veya geçiş (Präposition der Bewegung)
Bir yerin üzerinden veya karşısına doğru hareketi belirtir.
Wir gehen über die Brücke. – Köprünün üzerinden geçiyoruz.
Er sprang über den Zaun. – Çitin üzerinden atladı.
4. Miktar veya ölçü (Präposition der Menge)
Bir değerin üzerinde veya daha fazla olduğunu ifade eder.
Über hundert Menschen kamen. – Yüzden fazla insan geldi.
Die Temperatur liegt über null Grad. – Sıcaklık sıfır derecenin üzerinde.
5. Zaman (Präposition der Zeit)
Bir sürecin boyunca veya süresince devam ettiğini belirtir.
Über die Jahre hat sich viel verändert. – Yıllar boyunca çok şey değişti.
6. Soyut anlamlar (Adverbial / Präfix)
Er ist überrascht. – O şaşırmış (kelimenin kökü über- “aşırı” anlamı taşır).
übertreiben – abartmak
überlegen – düşünmek, üstün olmak
überraschen – şaşırtmak
Etimoloji
Über, Eski Yüksek Almanca ubar (“üzerinde, ötesinde”) kelimesinden gelir.
Kökü, Germen uberi (“üstte, yukarıda”) sözcüğüne dayanır.
Aynı kökten İngilizce over ve Hollandaca over türemiştir.
Etimolojik zincir:
Urgermanisch: uberi → Althochdeutsch: ubar → Mittelhochdeutsch: über → Neuhochdeutsch: über
Aynı kökten gelen kelimeler:
überall – her yerde
übermorgen – yarından sonraki gün
überhaupt – genel olarak
übermäßig – aşırı
überlegen – düşünmek / üstün olmak
Kullanım Alanları
Yer:
Die Uhr hängt über der Tür. – Saat kapının üzerinde asılı.
Konu:
Wir reden über Politik. – Politika hakkında konuşuyoruz.
Yön:
Er fährt über die Grenze. – Sınırın üzerinden geçiyor.
Miktar:
Über 50 Prozent der Leute stimmen zu. – İnsanların yüzde 50’sinden fazlası onaylıyor.
Zaman:
Über Nacht wurde es kalt. – Gece boyunca hava soğudu.
Eş Anlamlılar
(bağlama göre) auf, oberhalb, betreffend, hinsichtlich, mehr als
Zıt Anlamlılar
(bağlama göre) unter, unterhalb, weniger als
Sabit İfadeler
über alles lieben – her şeyden çok sevmek
über den Wolken – bulutların üzerinde
über kurz oder lang – er ya da geç
über Nacht – bir gecede, gece boyunca
über etwas nachdenken – bir şey hakkında düşünmek
über jemanden lachen – biriyle alay etmek
Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)
unter – altında
Die Katze sitzt unter dem Tisch. – Kedi masanın altında oturuyor.
auf – üstünde
Das Buch liegt auf dem Tisch. – Kitap masanın üstünde duruyor.
oberhalb – yukarısında
Oberhalb des Flusses liegt ein Dorf. – Nehrin yukarısında bir köy var.
überall – her yerde
Überall liegen Blätter. – Her yerde yapraklar var.
übermorgen – yarından sonraki gün
Wir fahren übermorgen nach Hamburg. – Yarından sonraki gün Hamburg’a gidiyoruz.
überhaupt – genel olarak
Hast du überhaupt Zeit? – Hiç vaktin var mı?
überlegen – düşünmek
Ich muss mir das überlegen. – Bunu düşünmem gerek.
überraschen – şaşırtmak
Sie hat mich überrascht. – Beni şaşırttı.
übertreiben – abartmak
Du übertreibst ein bisschen. – Biraz abartıyorsun.
übermäßig – aşırı
Er isst übermäßig viel Süßes. – Aşırı derecede tatlı yiyor.
nachdenken
Dilbilgisel Bilgiler
Wortart: Verb (fiil)
Konjugation: trennbares Verb (ayrılabilen fiil)
Hilfsverb: haben
Partizip II: nachgedacht
Präsens: ich denke nach, du denkst nach, er/sie/es denkt nach
Präteritum: ich dachte nach
Perfekt: ich habe nachgedacht
Telaffuz: [ˈnaːxˌdɛŋkən]
Türkçe–İngilizce Karşılıklar
Türkçe: düşünmek, kafa yormak, üzerinde düşünmek
İngilizce: to think about, to reflect on, to ponder
Anlam
Nachdenken fiili, bir konu, olay veya fikir üzerinde derinlemesine düşünmek, değerlendirmek veya çözüm aramak anlamına gelir.
Basit “düşünmek” (denken) fiilinden farklı olarak, nachdenken daha bilinçli ve odaklı bir düşünme sürecini ifade eder.
1. Bir konu hakkında düşünmek
Ich muss über deine Worte nachdenken. – Sözlerin üzerine düşünmem gerek.
Er denkt oft über die Zukunft nach. – O, sık sık geleceği düşünüyor.
2. Karar vermeden önce değerlendirmek
Denk gut nach, bevor du antwortest. – Cevap vermeden önce iyi düşün.
Sie hat lange nachgedacht, bevor sie Ja sagte. – “Evet” demeden önce uzun süre düşündü.
3. Mecazî anlamda: içsel sorgulama, farkındalık
Nach dem Streit hat er viel nachgedacht. – Tartışmadan sonra çok düşündü.
Manchmal muss man einfach nachdenken, bevor man handelt. – Bazen harekete geçmeden önce sadece düşünmek gerekir.
Etimoloji
Nachdenken, nach- (“ardından, üzerine”) ve denken (“düşünmek”) fiillerinin birleşiminden oluşur.
Kökeni, Germen þankijaną (“düşünmek, hatırlamak”) fiiline dayanır.
Aynı kökten İngilizce think ve Hollandaca denken türemiştir.
Etimolojik zincir:
Urgermanisch: þankijaną → Althochdeutsch: denchan → Mittelhochdeutsch: denken → Neuhochdeutsch: denken / nachdenken
Aynı kökten gelen kelimeler:
denken – düşünmek
das Denken – düşünme
gedanklich – düşünsel
der Gedanke – düşünce
bedenken – dikkate almak
Kullanım Alanları
Kişisel kararlar:
Ich denke über meinen Beruf nach. – Mesleğim hakkında düşünüyorum.
Felsefî veya soyut konular:
Philosophen denken über das Leben nach. – Filozoflar hayat üzerine düşünür.
Günlük durumlar:
Denk mal nach! – Bir düşün bakalım!
Eş Anlamlılar
(bağlama göre) überlegen, reflektieren, grübeln, sich Gedanken machen
Zıt Anlamlılar
(bağlama göre) vergessen, unüberlegt handeln, nicht beachten
Sabit İfadeler
über etwas nachdenken – bir şey hakkında düşünmek
gut nachdenken – iyi düşünmek
lange nachdenken – uzun süre düşünmek
nachdenklich sein – düşünceli olmak
zum Nachdenken bringen – düşündürmek
Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)
denken – düşünmek
Ich denke an dich. – Seni düşünüyorum.
der Gedanke – düşünce
Ein schöner Gedanke! – Güzel bir düşünce!
überlegen – düşünmek, değerlendirmek
Ich muss mir das überlegen. – Bunu düşünmem gerek.
bedenken – dikkate almak
Man sollte alle Risiken bedenken. – Tüm riskleri dikkate almak gerekir.
nachdenklich – düşünceli
Er schaut nachdenklich aus dem Fenster. – Pencereden düşünceli bir şekilde bakıyor.
reflektieren – yansıtmak, düşünmek
Sie reflektiert über ihre Erfahrungen. – Deneyimleri üzerine düşünüyor.
grübeln – kafa yormak
Er grübelt die ganze Nacht. – Bütün gece kafa yoruyor.
überdenken – yeniden düşünmek
Ich werde meine Entscheidung überdenken. – Kararımı yeniden düşüneceğim.
bewusst – bilinçli
Er handelt sehr bewusst. – Çok bilinçli davranıyor.
die Überlegung – düşünce, değerlendirme
Nach langer Überlegung sagte sie Ja. – Uzun bir düşünmeden sonra “Evet” dedi.
machen
Dilbilgisel Bilgiler
Wortart: Verb (fiil)
Konjugation: regelmäßig (düzenli)
Hilfsverb: haben
Partizip II: gemacht
Präsens: ich mache, du machst, er/sie/es macht
Präteritum: ich machte
Perfekt: ich habe gemacht
Telaffuz: [ˈmaxn̩]
Türkçe–İngilizce Karşılıklar
Türkçe: yapmak, etmek, oluşturmak, neden olmak
İngilizce: to do, to make
Anlam
Machen fiili, Almanca’daki en yaygın fiillerden biridir ve bir eylemi gerçekleştirmek, bir şeyi üretmek veya bir durumu oluşturmak anlamına gelir.
Bağlama göre “yapmak”, “etmek”, “oluşturmak” veya “sebep olmak” anlamlarını taşır.
1. Bir şey yapmak / gerçekleştirmek
Ich mache meine Hausaufgaben. – Ödevimi yapıyorum.
Was machst du gerade? – Şu anda ne yapıyorsun?
2. Bir şey üretmek veya oluşturmak
Er macht Musik. – Müzik yapıyor.
Sie macht einen Kuchen. – Pasta yapıyor.
3. Bir durumu veya sonucu oluşturmak
Das macht Spaß. – Bu eğlenceli.
Das macht mich glücklich. – Bu beni mutlu ediyor.
4. Bir meslek veya faaliyet belirtmek
Was machst du beruflich? – Ne iş yapıyorsun?
Ich mache Yoga. – Yoga yapıyorum.
5. Mecazî anlamlar (neden olmak, etkilemek)
Das macht nichts. – Önemli değil.
Mach dir keine Sorgen! – Endişelenme!
Etimoloji
Machen, Eski Yüksek Almanca mahhon (“yapmak, oluşturmak”) fiilinden gelir.
Kökü, Germen makōną (“oluşturmak, üretmek”) sözcüğüne dayanır.
Aynı kökten İngilizce make ve Hollandaca maken türemiştir.
Etimolojik zincir:
Urgermanisch: makōną → Althochdeutsch: mahhon → Mittelhochdeutsch: machen → Neuhochdeutsch: machen
Aynı kökten gelen kelimeler:
die Macht – güç
mächtig – güçlü
der Macher – yapan kişi
machbar – yapılabilir
vermachen – miras bırakmak
Kullanım Alanları
Günlük eylemler:
Ich mache das Bett. – Yatağı yapıyorum.
Yaratıcı faaliyetler:
Wir machen ein Foto. – Fotoğraf çekiyoruz.
Duygusal veya durumsal etkiler:
Das macht mich traurig. – Bu beni üzüyor.
İfade kalıpları:
Wie macht man das? – Bunu nasıl yaparız?
Eş Anlamlılar
(bağlama göre) tun, herstellen, produzieren, verursachen, erzeugen
Zıt Anlamlılar
(bağlama göre) zerstören, unterlassen, abschaffen
Sabit İfadeler
Spaß machen – eğlenceli olmak
Fehler machen – hata yapmak
Urlaub machen – tatile çıkmak
sich Sorgen machen – endişelenmek
jemanden glücklich machen – birini mutlu etmek
etwas möglich machen – bir şeyi mümkün kılmak
das Bett machen – yatağı yapmak
Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)
tun – yapmak, etmek
Was tust du da? – Orada ne yapıyorsun?
herstellen – üretmek
Die Firma stellt Möbel her. – Şirket mobilya üretiyor.
produzieren – üretmek
Sie produzieren Filme. – Film üretiyorlar.
verursachen – neden olmak
Das hat einen Unfall verursacht. – Bu bir kazaya neden oldu.
erzeugen – oluşturmak
Das erzeugt ein gutes Gefühl. – Bu iyi bir his yaratıyor.
die Macht – güç
Wissen ist Macht. – Bilgi güçtür.
mächtig – güçlü
Er ist ein mächtiger Mann. – O güçlü bir adam.
machbar – yapılabilir
Das Projekt ist machbar. – Proje yapılabilir.
der Macher – yapan kişi
Er ist ein echter Macher. – O gerçekten iş bitirici biri.
vermachen – miras bırakmak
Er hat ihr sein Haus vermacht. – Evini ona miras bıraktı.
geben
Dilbilgisel Bilgiler
Wortart: Verb (fiil)
Konjugation: unregelmäßig (düzensiz)
Hilfsverb: haben
Partizip II: gegeben
Präsens: ich gebe, du gibst, er/sie/es gibt
Präteritum: ich gab
Perfekt: ich habe gegeben
Telaffuz: [ˈɡeːbn̩]
Türkçe–İngilizce Karşılıklar
Türkçe: vermek, sunmak, sağlamak, bulunmak
İngilizce: to give, to provide, to exist (in impersonal use)
Anlam
Geben fiili, bir şeyi birine vermek, sunmak veya aktarmak anlamına gelir.
Ayrıca Almanca’da “es gibt” yapısıyla “var, mevcut” anlamında da kullanılır.
1.Birine bir şey vermek
Er gibt mir das Buch. – Bana kitabı veriyor.
Kannst du mir bitte das Salz geben? – Lütfen bana tuzu verebilir misin?
2.Sunmak veya sağlamak
Die Schule gibt den Schülern viele Möglichkeiten. – Okul öğrencilere birçok fırsat sunuyor.
Das Museum gibt einen guten Überblick über die Geschichte. – Müze tarih hakkında iyi bir genel bakış sunuyor.
3.“Es gibt” yapısı (var, mevcut)
Es gibt viele schöne Orte in Deutschland. – Almanya’da birçok güzel yer var.
Es gibt keinen Grund zur Sorge. – Endişelenecek bir neden yok.
4.Mecazî anlamlar (etkilemek, ifade etmek, davranmak)
Er gibt sich Mühe. – Elinden geleni yapıyor.
Sie gibt eine gute Lehrerin ab. – O iyi bir öğretmen olur.
Das gibt Ärger. – Bu sorun çıkarır.
Etimoloji
Geben, Eski Yüksek Almanca geban (“vermek”) fiilinden gelir.
Kökü, Germen gebaną (“vermek, sunmak”) sözcüğüne dayanır.
Aynı kökten İngilizce give ve Hollandaca geven türemiştir.
Etimolojik zincir:
Urgermanisch: gebaną → Althochdeutsch: geban → Mittelhochdeutsch: geben → Neuhochdeutsch: geben
Aynı kökten gelen kelimeler:
das Geben – verme eylemi
die Gabe – hediye, yetenek
begaben – yetenekli olmak
die Aufgabe – görev (kelimenin kökü “verilen şey”)
vergeben – affetmek, vermek
Kullanım Alanları
Somut verme eylemi:
Ich gebe dir mein Wort. – Sana söz veriyorum.
Soyut veya mecazî anlamda:
Das gibt Hoffnung. – Bu umut veriyor.
“Es gibt” yapısı:
Es gibt ein Problem. – Bir sorun var.
Deyimsel kullanımlar:
Das gibt’s doch nicht! – Bu olamaz!
Eş Anlamlılar
(bağlama göre) schenken, überreichen, überlassen, erteilen, anbieten
Zıt Anlamlılar
(bağlama göre) nehmen, behalten, verweigern
Sabit İfadeler
es gibt – var, mevcut
jemandem etwas geben – birine bir şey vermek
sich Mühe geben – çaba göstermek
eine Antwort geben – cevap vermek
den Ton angeben – yön vermek, belirleyici olmak
aufgeben – vazgeçmek (kelime kökü: “vermek”)
vergeben – affetmek, bağışlamak
Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)
nehmen – almak
Er nimmt das Buch. – Kitabı alıyor.
schenken – hediye etmek
Sie schenkt ihm eine Uhr. – Ona bir saat hediye ediyor.
überreichen – takdim etmek
Er überreicht den Preis. – Ödülü takdim ediyor.
die Gabe – hediye, yetenek
Sie hat eine besondere Gabe. – Onun özel bir yeteneği var.
vergeben – affetmek
Er hat ihr vergeben. – Onu affetti.
aufgeben – vazgeçmek
Sie hat nicht aufgegeben. – O pes etmedi.
die Aufgabe – görev
Das ist eine schwierige Aufgabe. – Bu zor bir görev.
das Geschenk – hediye
Ich habe ein Geschenk für dich. – Senin için bir hediye aldım.
das Geben – verme eylemi
Das Geben macht glücklich. – Vermek insanı mutlu eder.
die Spende – bağış
Er gibt eine Spende für die Kinder. – Çocuklar için bağış yapıyor.
alle
Dilbilgisel Bilgiler
Wortart: Pronomen / Adjektiv
Flexion: deklinierbar (çekimlenebilir)
Grundform: alle
Plural: alle
Singularformen: aller, alle, alles (bağlama göre)
Telaffuz: [ˈalə]
Türkçe–İngilizce Karşılıklar
Türkçe: tüm, bütün, hepsi, herkes
İngilizce: all, everyone, everything
Anlam
Alle kelimesi, bir grubun tamamını veya bir şeyin bütününü ifade eder.
Bağlama göre “herkes”, “hepsi”, “tüm” veya “bütün” anlamlarını taşır.
1. İnsanlar veya canlılar için (çoğul)
Alle sind hier. – Herkes burada.
Ich kenne alle Schüler. – Tüm öğrencileri tanıyorum.
2. Nesneler veya kavramlar için (çoğul)
Alle Bücher sind interessant. – Tüm kitaplar ilginç.
Er hat alle Aufgaben gemacht. – Tüm görevleri yaptı.
3. Soyut veya genel anlamda (her şey, herkes)
Alles wird gut. – Her şey iyi olacak.
Alle lieben Musik. – Herkes müziği sever.
4. Belirli ifadelerde (topluluk veya genelleme)
Wir alle wissen das. – Hepimiz bunu biliyoruz.
Sie hat alles verloren. – Her şeyini kaybetti.
Etimoloji
Alle, Eski Yüksek Almanca allo (“bütün, tüm”) kelimesinden gelir.
Kökü, Germen allaz (“tamamı, bütün”) sözcüğüne dayanır.
Aynı kökten İngilizce all ve Hollandaca al türemiştir.
Etimolojik zincir:
Urgermanisch: allaz → Althochdeutsch: allo → Mittelhochdeutsch: alle → Neuhochdeutsch: alle
Aynı kökten gelen kelimeler:
alles – her şey
allenfalls – en fazla, belki
allgemein – genel
allmählich – yavaş yavaş
allzu – fazlasıyla
Kullanım Alanları
Genel ifadelerde:
Alle Menschen sind gleich. – Tüm insanlar eşittir.
Topluluk vurgusu:
Wir alle danken dir. – Hepimiz sana teşekkür ediyoruz.
Soyut genellemelerde:
Alles hat ein Ende. – Her şeyin bir sonu vardır.
Olumsuzlukla birlikte:
Nicht alle verstehen das. – Herkes bunu anlamıyor.
Eş Anlamlılar
(bağlama göre) sämtlich, jeder, gesamt, vollständig
Zıt Anlamlılar
(bağlama göre) kein, niemand, einige, manche
Sabit İfadeler
alle zusammen – hep birlikte
über alle Maßen – son derece
vor allen Dingen – her şeyden önce
mit allen Mitteln – her yolla
allen Ernstes – ciddiyetle
alle Jahre wieder – her yıl yeniden
Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)
alles – her şey
Alles ist möglich. – Her şey mümkün.
jeder – her biri
Jeder Mensch braucht Liebe. – Her insan sevgiye ihtiyaç duyar.
sämtlich – tümü
Sämtliche Türen sind geschlossen. – Tüm kapılar kapalı.
gesamt – bütün
Die gesamte Klasse ist anwesend. – Tüm sınıf hazır.
vollständig – eksiksiz
Die Liste ist vollständig. – Liste eksiksiz.
niemand – hiç kimse
Niemand weiß es. – Kimse bilmiyor.
kein – hiçbir
Kein Problem! – Hiç sorun değil!
manche – bazı
Manche Leute sind ungeduldig. – Bazı insanlar sabırsızdır.
allgemein – genel
Das ist allgemein bekannt. – Bu genel olarak bilinir.
allmählich – yavaş yavaş
Es wird allmählich dunkel. – Yavaş yavaş kararıyor.
persönlich
Dilbilgisel Bilgiler
Wortart: Adjektiv / Adverb
Steigerung: persönlicher – am persönlichsten
Telaffuz: [pɛʁˈzøːnlɪç]
Türkçe–İngilizce Karşılıklar
Türkçe: kişisel, şahsi, bireysel
İngilizce: personal, individual, in person
Anlam
Persönlich kelimesi, bir kişiye ait olan, bireysel özellik taşıyan veya doğrudan kişiyle ilgili durumları ifade eder.
Ayrıca “bizzat, şahsen” anlamında zarf olarak da kullanılır.
1. Kişisel, bireysel (sıfat olarak)
Das ist meine persönliche Meinung. – Bu benim kişisel fikrim.
Er hat ein persönliches Problem. – Onun kişisel bir sorunu var.
2. Bizzat, şahsen (zarf olarak)
Ich möchte Sie persönlich treffen. – Sizinle şahsen tanışmak istiyorum.
Der Chef hat mich persönlich angerufen. – Patron beni bizzat aradı.
3. Duygusal veya özel anlamda
Nimm es nicht persönlich! – Bunu kişisel algılama!
Das war nichts Persönliches. – Bu kişisel bir şey değildi.
Etimoloji
Persönlich, Orta Yüksek Almanca personlich kelimesinden gelir.
Kökü, Latince persona (“kişi, birey, maske”) sözcüğüne dayanır.
Aynı kökten İngilizce person, Fransızca personnel ve İtalyanca personale türemiştir.
Etimolojik zincir:
Lateinisch: persona → Mittelhochdeutsch: personlich → Neuhochdeutsch: persönlich
Aynı kökten gelen kelimeler:
die Person – kişi
persönlichkeitsbezogen – kişilikle ilgili
die Persönlichkeit – kişilik
unpersönlich – kişisel olmayan
personalisieren – kişiselleştirmek
Kullanım Alanları
Kişisel görüş veya tercih:
Das ist eine persönliche Entscheidung. – Bu kişisel bir karardır.
Doğrudan temas veya katılım:
Ich war persönlich dabei. – Bizzat oradaydım.
Duygusal bağlam:
Er hat das sehr persönlich genommen. – Bunu çok kişisel algıladı.
Eş Anlamlılar
(bağlama göre) individuell, eigen, privat, subjektiv
Zıt Anlamlılar
(bağlama göre) unpersönlich, allgemein, objektiv
Sabit İfadeler
etwas persönlich nehmen – bir şeyi kişisel algılamak
persönlich anwesend sein – şahsen hazır bulunmak
persönlich kennen – birini şahsen tanımak
persönlich verantwortlich sein – kişisel olarak sorumlu olmak
persönlich eingeladen werden – şahsen davet edilmek
Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)
die Person – kişi
Jede Person hat Rechte. – Her bireyin hakları vardır.
die Persönlichkeit – kişilik
Er hat eine starke Persönlichkeit. – Onun güçlü bir kişiliği var.
unpersönlich – kişisel olmayan
Die E-Mail war sehr unpersönlich. – E-posta çok resmiydi.
privat – özel
Das ist eine private Angelegenheit. – Bu özel bir meseledir.
individuell – bireysel
Jeder Mensch ist individuell. – Her insan bireyseldir.
subjektiv – öznel
Das ist eine subjektive Meinung. – Bu öznel bir görüştür.
objektiv – nesnel
Versuche, objektiv zu bleiben. – Nesnel kalmaya çalış.
eigen – kendi
Er hat seine eigene Meinung. – Onun kendi fikri var.
persönlichkeitsbezogen – kişilikle ilgili
Das sind persönlichkeitsbezogene Daten. – Bunlar kişisel verilerdir.
personalisieren – kişiselleştirmek
Man kann das Geschenk personalisieren. – Hediyeyi kişiselleştirebilirsin.
das Feedback
Dilbilgisel Bilgiler
Wortart: Substantiv (isim)
Genus: Neutrum
Artikel: das Feedback
Plural: die Feedbacks
Telaffuz: [ˈfiːtˌbɛk]
Türkçe–İngilizce Karşılıklar
Türkçe: geri bildirim, dönüt
İngilizce: feedback
Anlam
Feedback kelimesi, bir eylem, performans veya davranış hakkında verilen tepki, değerlendirme veya geri dönüş anlamına gelir.
Genellikle öğrenme, iş, iletişim veya teknik sistemlerde kullanılır.
1. İletişim ve iş hayatında
Ich habe ein positives Feedback bekommen. – Olumlu bir geri bildirim aldım.
Konstruktives Feedback hilft beim Lernen. – Yapıcı geri bildirim öğrenmeye yardımcı olur.
2. Eğitim ve kişisel gelişimde
Die Lehrerin gibt den Schülern Feedback zu ihren Arbeiten. – Öğretmen öğrencilere çalışmalarına dair geri bildirim veriyor.
Feedback ist wichtig, um sich zu verbessern. – Kendini geliştirmek için geri bildirim önemlidir.
3. Teknik anlamda (sistemlerde geri besleme)
Das System arbeitet mit einer Feedback-Schleife. – Sistem bir geri besleme döngüsüyle çalışıyor.
Etimoloji
Feedback, İngilizce kökenlidir ve “geri” anlamındaki feed (beslemek, iletmek) ve “geri dönüş” anlamındaki back kelimelerinin birleşiminden oluşur.
Almanca’ya 20. yüzyılın ortalarında teknik ve iletişim alanlarından geçmiştir.
Etimolojik zincir:
Altenglisch: fēdan (beslemek) + bæc (geri) → Englisch: feedback → Deutsch: Feedback
Aynı kökten gelen kelimeler:
die Rückmeldung – geri bildirim (Almanca eşdeğeri)
die Resonanz – yankı, tepki
die Bewertung – değerlendirme
Kullanım Alanları
İş ortamında:
Wir geben regelmäßig Feedback im Team. – Ekip içinde düzenli olarak geri bildirim veriyoruz.
Eğitimde:
Feedback hilft den Schülern, ihre Fehler zu erkennen. – Geri bildirim, öğrencilerin hatalarını fark etmelerine yardımcı olur.
Teknik sistemlerde:
Das Mikrofon erzeugt ein akustisches Feedback. – Mikrofon akustik bir geri besleme oluşturuyor.
Eş Anlamlılar
(bağlama göre) die Rückmeldung, die Resonanz, die Bewertung, die Kritik
Zıt Anlamlılar
(bağlama göre) das Schweigen, keine Reaktion, die Ignoranz
Sabit İfadeler
Feedback geben – geri bildirim vermek
Feedback bekommen / erhalten – geri bildirim almak
konstruktives Feedback – yapıcı geri bildirim
negatives / positives Feedback – olumsuz / olumlu geri bildirim
Feedback-Kultur – geri bildirim kültürü
Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)
die Rückmeldung – geri bildirim
Ich warte auf deine Rückmeldung. – Geri bildirmeni bekliyorum.
die Resonanz – yankı, tepki
Die Resonanz auf das Projekt war groß. – Projeye büyük ilgi vardı.
die Bewertung – değerlendirme
Die Bewertung war sehr positiv. – Değerlendirme çok olumluydu.
die Kritik – eleştiri
Er hat konstruktive Kritik gegeben. – Yapıcı eleştiri yaptı.
die Reaktion – tepki
Ihre Reaktion war überraschend. – Tepkisi şaşırtıcıydı.
die Meinung – görüş
Ich möchte deine Meinung hören. – Fikrini duymak istiyorum.
die Einschätzung – değerlendirme, kanaat
Seine Einschätzung war sehr genau. – Onun değerlendirmesi çok isabetliydi.
die Kommunikation – iletişim
Offene Kommunikation erleichtert Feedback. – Açık iletişim geri bildirimi kolaylaştırır.
die Verbesserung – iyileştirme
Feedback führt oft zur Verbesserung. – Geri bildirim genellikle gelişmeye yol açar.
die Zusammenarbeit – iş birliği
Gutes Feedback stärkt die Zusammenarbeit. – İyi geri bildirim iş birliğini güçlendirir.