Lingoda A 1.1 1. Ders Hallo! Slayt 27

0.0(0)
studied byStudied by 0 people
0.0(0)
full-widthCall Kai
learnLearn
examPractice Test
spaced repetitionSpaced Repetition
heart puzzleMatch
flashcardsFlashcards
GameKnowt Play
Card Sorting

1/6

encourage image

There's no tags or description

Looks like no tags are added yet.

Study Analytics
Name
Mastery
Learn
Test
Matching
Spaced

No study sessions yet.

7 Terms

1
New cards

über

Dilbilgisel Bilgiler

Wortart: Präposition / Adverb / Präfix
Kasus: Dativ veya Akkusativ (bağlama göre)
Telaffuz: [ˈyːbɐ]

Türkçe–İngilizce Karşılıklar

Türkçe: üzerinde, hakkında, üzerinden, -den fazla
İngilizce: over, above, about, across, more than

Anlam

Über kelimesi, yer, yön, konu veya miktar bildiren çok yönlü bir edattır.
Bağlama göre hem somut hem soyut anlamlar taşır.

1. Yer veya konum (Präposition des Ortes)

Bir şeyin üstünde veya üzerinde olduğunu belirtir.

  • Die Lampe hängt über dem Tisch. – Lamba masanın üzerinde asılı.

  • Ein Vogel fliegt über das Haus. – Bir kuş evin üzerinden uçuyor.

Not:

  • Dativ → hareketsiz durum (über dem Tisch)

  • Akkusativ → hareket yönü (über den Tisch fliegen)

2. Konu veya içerik (Präposition des Themas)

Bir şeyin hakkında konuşmak, yazmak veya düşünmek anlamında kullanılır.

  • Wir sprechen über Musik. – Müzik hakkında konuşuyoruz.

  • Ein Buch über Berlin. – Berlin hakkında bir kitap.

3. Yön veya geçiş (Präposition der Bewegung)

Bir yerin üzerinden veya karşısına doğru hareketi belirtir.

  • Wir gehen über die Brücke. – Köprünün üzerinden geçiyoruz.

  • Er sprang über den Zaun. – Çitin üzerinden atladı.

4. Miktar veya ölçü (Präposition der Menge)

Bir değerin üzerinde veya daha fazla olduğunu ifade eder.

  • Über hundert Menschen kamen. – Yüzden fazla insan geldi.

  • Die Temperatur liegt über null Grad. – Sıcaklık sıfır derecenin üzerinde.

5. Zaman (Präposition der Zeit)

Bir sürecin boyunca veya süresince devam ettiğini belirtir.

  • Über die Jahre hat sich viel verändert. – Yıllar boyunca çok şey değişti.

6. Soyut anlamlar (Adverbial / Präfix)

  • Er ist überrascht. – O şaşırmış (kelimenin kökü über- “aşırı” anlamı taşır).

  • übertreiben – abartmak

  • überlegen – düşünmek, üstün olmak

  • überraschen – şaşırtmak

Etimoloji

Über, Eski Yüksek Almanca ubar (“üzerinde, ötesinde”) kelimesinden gelir.
Kökü, Germen uberi (“üstte, yukarıda”) sözcüğüne dayanır.
Aynı kökten İngilizce over ve Hollandaca over türemiştir.

Etimolojik zincir:
Urgermanisch: uberiAlthochdeutsch: ubarMittelhochdeutsch: überNeuhochdeutsch: über

Aynı kökten gelen kelimeler:

  • überall – her yerde

  • übermorgen – yarından sonraki gün

  • überhaupt – genel olarak

  • übermäßig – aşırı

  • überlegen – düşünmek / üstün olmak

Kullanım Alanları

  1. Yer:

    • Die Uhr hängt über der Tür. – Saat kapının üzerinde asılı.

  2. Konu:

    • Wir reden über Politik. – Politika hakkında konuşuyoruz.

  3. Yön:

    • Er fährt über die Grenze. – Sınırın üzerinden geçiyor.

  4. Miktar:

    • Über 50 Prozent der Leute stimmen zu. – İnsanların yüzde 50’sinden fazlası onaylıyor.

  5. Zaman:

    • Über Nacht wurde es kalt. – Gece boyunca hava soğudu.

Eş Anlamlılar

(bağlama göre) auf, oberhalb, betreffend, hinsichtlich, mehr als

Zıt Anlamlılar

(bağlama göre) unter, unterhalb, weniger als

Sabit İfadeler

  • über alles lieben – her şeyden çok sevmek

  • über den Wolken – bulutların üzerinde

  • über kurz oder lang – er ya da geç

  • über Nacht – bir gecede, gece boyunca

  • über etwas nachdenken – bir şey hakkında düşünmek

  • über jemanden lachen – biriyle alay etmek

Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)

  1. unter – altında
    Die Katze sitzt unter dem Tisch. – Kedi masanın altında oturuyor.

  2. auf – üstünde
    Das Buch liegt auf dem Tisch. – Kitap masanın üstünde duruyor.

  3. oberhalb – yukarısında
    Oberhalb des Flusses liegt ein Dorf. – Nehrin yukarısında bir köy var.

  4. überall – her yerde
    Überall liegen Blätter. – Her yerde yapraklar var.

  5. übermorgen – yarından sonraki gün
    Wir fahren übermorgen nach Hamburg. – Yarından sonraki gün Hamburg’a gidiyoruz.

  6. überhaupt – genel olarak
    Hast du überhaupt Zeit? – Hiç vaktin var mı?

  7. überlegen – düşünmek
    Ich muss mir das überlegen. – Bunu düşünmem gerek.

  8. überraschen – şaşırtmak
    Sie hat mich überrascht. – Beni şaşırttı.

  9. übertreiben – abartmak
    Du übertreibst ein bisschen. – Biraz abartıyorsun.

  10. übermäßig – aşırı
    Er isst übermäßig viel Süßes. – Aşırı derecede tatlı yiyor.

2
New cards

nachdenken

Dilbilgisel Bilgiler

Wortart: Verb (fiil)
Konjugation: trennbares Verb (ayrılabilen fiil)
Hilfsverb: haben
Partizip II: nachgedacht
Präsens: ich denke nach, du denkst nach, er/sie/es denkt nach
Präteritum: ich dachte nach
Perfekt: ich habe nachgedacht
Telaffuz: [ˈnaːxˌdɛŋkən]

Türkçe–İngilizce Karşılıklar

Türkçe: düşünmek, kafa yormak, üzerinde düşünmek
İngilizce: to think about, to reflect on, to ponder

Anlam

Nachdenken fiili, bir konu, olay veya fikir üzerinde derinlemesine düşünmek, değerlendirmek veya çözüm aramak anlamına gelir.
Basit “düşünmek” (denken) fiilinden farklı olarak, nachdenken daha bilinçli ve odaklı bir düşünme sürecini ifade eder.

1. Bir konu hakkında düşünmek

  • Ich muss über deine Worte nachdenken. – Sözlerin üzerine düşünmem gerek.

  • Er denkt oft über die Zukunft nach. – O, sık sık geleceği düşünüyor.

2. Karar vermeden önce değerlendirmek

  • Denk gut nach, bevor du antwortest. – Cevap vermeden önce iyi düşün.

  • Sie hat lange nachgedacht, bevor sie Ja sagte. – “Evet” demeden önce uzun süre düşündü.

3. Mecazî anlamda: içsel sorgulama, farkındalık

  • Nach dem Streit hat er viel nachgedacht. – Tartışmadan sonra çok düşündü.

  • Manchmal muss man einfach nachdenken, bevor man handelt. – Bazen harekete geçmeden önce sadece düşünmek gerekir.

Etimoloji

Nachdenken, nach- (“ardından, üzerine”) ve denken (“düşünmek”) fiillerinin birleşiminden oluşur.
Kökeni, Germen þankijaną (“düşünmek, hatırlamak”) fiiline dayanır.
Aynı kökten İngilizce think ve Hollandaca denken türemiştir.

Etimolojik zincir:
Urgermanisch: þankijanąAlthochdeutsch: denchanMittelhochdeutsch: denkenNeuhochdeutsch: denken / nachdenken

Aynı kökten gelen kelimeler:

  • denken – düşünmek

  • das Denken – düşünme

  • gedanklich – düşünsel

  • der Gedanke – düşünce

  • bedenken – dikkate almak

Kullanım Alanları

  1. Kişisel kararlar:

    • Ich denke über meinen Beruf nach. – Mesleğim hakkında düşünüyorum.

  2. Felsefî veya soyut konular:

    • Philosophen denken über das Leben nach. – Filozoflar hayat üzerine düşünür.

  3. Günlük durumlar:

    • Denk mal nach! – Bir düşün bakalım!

Eş Anlamlılar

(bağlama göre) überlegen, reflektieren, grübeln, sich Gedanken machen

Zıt Anlamlılar

(bağlama göre) vergessen, unüberlegt handeln, nicht beachten

Sabit İfadeler

  • über etwas nachdenken – bir şey hakkında düşünmek

  • gut nachdenken – iyi düşünmek

  • lange nachdenken – uzun süre düşünmek

  • nachdenklich sein – düşünceli olmak

  • zum Nachdenken bringen – düşündürmek

Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)

  1. denken – düşünmek
    Ich denke an dich. – Seni düşünüyorum.

  2. der Gedanke – düşünce
    Ein schöner Gedanke! – Güzel bir düşünce!

  3. überlegen – düşünmek, değerlendirmek
    Ich muss mir das überlegen. – Bunu düşünmem gerek.

  4. bedenken – dikkate almak
    Man sollte alle Risiken bedenken. – Tüm riskleri dikkate almak gerekir.

  5. nachdenklich – düşünceli
    Er schaut nachdenklich aus dem Fenster. – Pencereden düşünceli bir şekilde bakıyor.

  6. reflektieren – yansıtmak, düşünmek
    Sie reflektiert über ihre Erfahrungen. – Deneyimleri üzerine düşünüyor.

  7. grübeln – kafa yormak
    Er grübelt die ganze Nacht. – Bütün gece kafa yoruyor.

  8. überdenken – yeniden düşünmek
    Ich werde meine Entscheidung überdenken. – Kararımı yeniden düşüneceğim.

  9. bewusst – bilinçli
    Er handelt sehr bewusst. – Çok bilinçli davranıyor.

  10. die Überlegung – düşünce, değerlendirme
    Nach langer Überlegung sagte sie Ja. – Uzun bir düşünmeden sonra “Evet” dedi.

3
New cards

machen

Dilbilgisel Bilgiler

Wortart: Verb (fiil)
Konjugation: regelmäßig (düzenli)
Hilfsverb: haben
Partizip II: gemacht
Präsens: ich mache, du machst, er/sie/es macht
Präteritum: ich machte
Perfekt: ich habe gemacht
Telaffuz: [ˈmaxn̩]

Türkçe–İngilizce Karşılıklar

Türkçe: yapmak, etmek, oluşturmak, neden olmak
İngilizce: to do, to make

Anlam

Machen fiili, Almanca’daki en yaygın fiillerden biridir ve bir eylemi gerçekleştirmek, bir şeyi üretmek veya bir durumu oluşturmak anlamına gelir.
Bağlama göre “yapmak”, “etmek”, “oluşturmak” veya “sebep olmak” anlamlarını taşır.

1. Bir şey yapmak / gerçekleştirmek

  • Ich mache meine Hausaufgaben. – Ödevimi yapıyorum.

  • Was machst du gerade? – Şu anda ne yapıyorsun?

2. Bir şey üretmek veya oluşturmak

  • Er macht Musik. – Müzik yapıyor.

  • Sie macht einen Kuchen. – Pasta yapıyor.

3. Bir durumu veya sonucu oluşturmak

  • Das macht Spaß. – Bu eğlenceli.

  • Das macht mich glücklich. – Bu beni mutlu ediyor.

4. Bir meslek veya faaliyet belirtmek

  • Was machst du beruflich? – Ne iş yapıyorsun?

  • Ich mache Yoga. – Yoga yapıyorum.

5. Mecazî anlamlar (neden olmak, etkilemek)

  • Das macht nichts. – Önemli değil.

  • Mach dir keine Sorgen! – Endişelenme!

Etimoloji

Machen, Eski Yüksek Almanca mahhon (“yapmak, oluşturmak”) fiilinden gelir.
Kökü, Germen makōną (“oluşturmak, üretmek”) sözcüğüne dayanır.
Aynı kökten İngilizce make ve Hollandaca maken türemiştir.

Etimolojik zincir:
Urgermanisch: makōnąAlthochdeutsch: mahhonMittelhochdeutsch: machenNeuhochdeutsch: machen

Aynı kökten gelen kelimeler:

  • die Macht – güç

  • mächtig – güçlü

  • der Macher – yapan kişi

  • machbar – yapılabilir

  • vermachen – miras bırakmak

Kullanım Alanları

  1. Günlük eylemler:

    • Ich mache das Bett. – Yatağı yapıyorum.

  2. Yaratıcı faaliyetler:

    • Wir machen ein Foto. – Fotoğraf çekiyoruz.

  3. Duygusal veya durumsal etkiler:

    • Das macht mich traurig. – Bu beni üzüyor.

  4. İfade kalıpları:

    • Wie macht man das? – Bunu nasıl yaparız?

Eş Anlamlılar

(bağlama göre) tun, herstellen, produzieren, verursachen, erzeugen

Zıt Anlamlılar

(bağlama göre) zerstören, unterlassen, abschaffen

Sabit İfadeler

  • Spaß machen – eğlenceli olmak

  • Fehler machen – hata yapmak

  • Urlaub machen – tatile çıkmak

  • sich Sorgen machen – endişelenmek

  • jemanden glücklich machen – birini mutlu etmek

  • etwas möglich machen – bir şeyi mümkün kılmak

  • das Bett machen – yatağı yapmak

Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)

  1. tun – yapmak, etmek
    Was tust du da? – Orada ne yapıyorsun?

  2. herstellen – üretmek
    Die Firma stellt Möbel her. – Şirket mobilya üretiyor.

  3. produzieren – üretmek
    Sie produzieren Filme. – Film üretiyorlar.

  4. verursachen – neden olmak
    Das hat einen Unfall verursacht. – Bu bir kazaya neden oldu.

  5. erzeugen – oluşturmak
    Das erzeugt ein gutes Gefühl. – Bu iyi bir his yaratıyor.

  6. die Macht – güç
    Wissen ist Macht. – Bilgi güçtür.

  7. mächtig – güçlü
    Er ist ein mächtiger Mann. – O güçlü bir adam.

  8. machbar – yapılabilir
    Das Projekt ist machbar. – Proje yapılabilir.

  9. der Macher – yapan kişi
    Er ist ein echter Macher. – O gerçekten iş bitirici biri.

  10. vermachen – miras bırakmak
    Er hat ihr sein Haus vermacht. – Evini ona miras bıraktı.

4
New cards

geben

Dilbilgisel Bilgiler

Wortart: Verb (fiil)
Konjugation: unregelmäßig (düzensiz)
Hilfsverb: haben
Partizip II: gegeben
Präsens: ich gebe, du gibst, er/sie/es gibt
Präteritum: ich gab
Perfekt: ich habe gegeben
Telaffuz: [ˈɡeːbn̩]

Türkçe–İngilizce Karşılıklar

Türkçe: vermek, sunmak, sağlamak, bulunmak
İngilizce: to give, to provide, to exist (in impersonal use)

Anlam

Geben fiili, bir şeyi birine vermek, sunmak veya aktarmak anlamına gelir.
Ayrıca Almanca’da “es gibt” yapısıyla “var, mevcut” anlamında da kullanılır.

1.Birine bir şey vermek

  • Er gibt mir das Buch. – Bana kitabı veriyor.

  • Kannst du mir bitte das Salz geben? – Lütfen bana tuzu verebilir misin?

2.Sunmak veya sağlamak

  • Die Schule gibt den Schülern viele Möglichkeiten. – Okul öğrencilere birçok fırsat sunuyor.

  • Das Museum gibt einen guten Überblick über die Geschichte. – Müze tarih hakkında iyi bir genel bakış sunuyor.

3.“Es gibt” yapısı (var, mevcut)

  • Es gibt viele schöne Orte in Deutschland. – Almanya’da birçok güzel yer var.

  • Es gibt keinen Grund zur Sorge. – Endişelenecek bir neden yok.

4.Mecazî anlamlar (etkilemek, ifade etmek, davranmak)

  • Er gibt sich Mühe. – Elinden geleni yapıyor.

  • Sie gibt eine gute Lehrerin ab. – O iyi bir öğretmen olur.

  • Das gibt Ärger. – Bu sorun çıkarır.

Etimoloji

Geben, Eski Yüksek Almanca geban (“vermek”) fiilinden gelir.
Kökü, Germen gebaną (“vermek, sunmak”) sözcüğüne dayanır.
Aynı kökten İngilizce give ve Hollandaca geven türemiştir.

Etimolojik zincir:
Urgermanisch: gebanąAlthochdeutsch: gebanMittelhochdeutsch: gebenNeuhochdeutsch: geben

Aynı kökten gelen kelimeler:

  • das Geben – verme eylemi

  • die Gabe – hediye, yetenek

  • begaben – yetenekli olmak

  • die Aufgabe – görev (kelimenin kökü “verilen şey”)

  • vergeben – affetmek, vermek

Kullanım Alanları

  1. Somut verme eylemi:

    • Ich gebe dir mein Wort. – Sana söz veriyorum.

  2. Soyut veya mecazî anlamda:

    • Das gibt Hoffnung. – Bu umut veriyor.

  3. “Es gibt” yapısı:

    • Es gibt ein Problem. – Bir sorun var.

  4. Deyimsel kullanımlar:

    • Das gibt’s doch nicht! – Bu olamaz!

Eş Anlamlılar

(bağlama göre) schenken, überreichen, überlassen, erteilen, anbieten

Zıt Anlamlılar

(bağlama göre) nehmen, behalten, verweigern

Sabit İfadeler

  • es gibt – var, mevcut

  • jemandem etwas geben – birine bir şey vermek

  • sich Mühe geben – çaba göstermek

  • eine Antwort geben – cevap vermek

  • den Ton angeben – yön vermek, belirleyici olmak

  • aufgeben – vazgeçmek (kelime kökü: “vermek”)

  • vergeben – affetmek, bağışlamak

Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)

  1. nehmen – almak
    Er nimmt das Buch. – Kitabı alıyor.

  2. schenken – hediye etmek
    Sie schenkt ihm eine Uhr. – Ona bir saat hediye ediyor.

  3. überreichen – takdim etmek
    Er überreicht den Preis. – Ödülü takdim ediyor.

  4. die Gabe – hediye, yetenek
    Sie hat eine besondere Gabe. – Onun özel bir yeteneği var.

  5. vergeben – affetmek
    Er hat ihr vergeben. – Onu affetti.

  6. aufgeben – vazgeçmek
    Sie hat nicht aufgegeben. – O pes etmedi.

  7. die Aufgabe – görev
    Das ist eine schwierige Aufgabe. – Bu zor bir görev.

  8. das Geschenk – hediye
    Ich habe ein Geschenk für dich. – Senin için bir hediye aldım.

  9. das Geben – verme eylemi
    Das Geben macht glücklich. – Vermek insanı mutlu eder.

  10. die Spende – bağış
    Er gibt eine Spende für die Kinder. – Çocuklar için bağış yapıyor.

5
New cards

alle

Dilbilgisel Bilgiler

Wortart: Pronomen / Adjektiv
Flexion: deklinierbar (çekimlenebilir)
Grundform: alle
Plural: alle
Singularformen: aller, alle, alles (bağlama göre)
Telaffuz: [ˈalə]

Türkçe–İngilizce Karşılıklar

Türkçe: tüm, bütün, hepsi, herkes
İngilizce: all, everyone, everything

Anlam

Alle kelimesi, bir grubun tamamını veya bir şeyin bütününü ifade eder.
Bağlama göre “herkes”, “hepsi”, “tüm” veya “bütün” anlamlarını taşır.

1. İnsanlar veya canlılar için (çoğul)

  • Alle sind hier. – Herkes burada.

  • Ich kenne alle Schüler. – Tüm öğrencileri tanıyorum.

2. Nesneler veya kavramlar için (çoğul)

  • Alle Bücher sind interessant. – Tüm kitaplar ilginç.

  • Er hat alle Aufgaben gemacht. – Tüm görevleri yaptı.

3. Soyut veya genel anlamda (her şey, herkes)

  • Alles wird gut. – Her şey iyi olacak.

  • Alle lieben Musik. – Herkes müziği sever.

4. Belirli ifadelerde (topluluk veya genelleme)

  • Wir alle wissen das. – Hepimiz bunu biliyoruz.

  • Sie hat alles verloren. – Her şeyini kaybetti.

Etimoloji

Alle, Eski Yüksek Almanca allo (“bütün, tüm”) kelimesinden gelir.
Kökü, Germen allaz (“tamamı, bütün”) sözcüğüne dayanır.
Aynı kökten İngilizce all ve Hollandaca al türemiştir.

Etimolojik zincir:
Urgermanisch: allazAlthochdeutsch: alloMittelhochdeutsch: alleNeuhochdeutsch: alle

Aynı kökten gelen kelimeler:

  • alles – her şey

  • allenfalls – en fazla, belki

  • allgemein – genel

  • allmählich – yavaş yavaş

  • allzu – fazlasıyla

Kullanım Alanları

  1. Genel ifadelerde:

    • Alle Menschen sind gleich. – Tüm insanlar eşittir.

  2. Topluluk vurgusu:

    • Wir alle danken dir. – Hepimiz sana teşekkür ediyoruz.

  3. Soyut genellemelerde:

    • Alles hat ein Ende. – Her şeyin bir sonu vardır.

  4. Olumsuzlukla birlikte:

    • Nicht alle verstehen das. – Herkes bunu anlamıyor.

Eş Anlamlılar

(bağlama göre) sämtlich, jeder, gesamt, vollständig

Zıt Anlamlılar

(bağlama göre) kein, niemand, einige, manche

Sabit İfadeler

  • alle zusammen – hep birlikte

  • über alle Maßen – son derece

  • vor allen Dingen – her şeyden önce

  • mit allen Mitteln – her yolla

  • allen Ernstes – ciddiyetle

  • alle Jahre wieder – her yıl yeniden

Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)

  1. alles – her şey
    Alles ist möglich. – Her şey mümkün.

  2. jeder – her biri
    Jeder Mensch braucht Liebe. – Her insan sevgiye ihtiyaç duyar.

  3. sämtlich – tümü
    Sämtliche Türen sind geschlossen. – Tüm kapılar kapalı.

  4. gesamt – bütün
    Die gesamte Klasse ist anwesend. – Tüm sınıf hazır.

  5. vollständig – eksiksiz
    Die Liste ist vollständig. – Liste eksiksiz.

  6. niemand – hiç kimse
    Niemand weiß es. – Kimse bilmiyor.

  7. kein – hiçbir
    Kein Problem! – Hiç sorun değil!

  8. manche – bazı
    Manche Leute sind ungeduldig. – Bazı insanlar sabırsızdır.

  9. allgemein – genel
    Das ist allgemein bekannt. – Bu genel olarak bilinir.

  10. allmählich – yavaş yavaş
    Es wird allmählich dunkel. – Yavaş yavaş kararıyor.

6
New cards

persönlich

Dilbilgisel Bilgiler

Wortart: Adjektiv / Adverb
Steigerung: persönlicher – am persönlichsten
Telaffuz: [pɛʁˈzøːnlɪç]

Türkçe–İngilizce Karşılıklar

Türkçe: kişisel, şahsi, bireysel
İngilizce: personal, individual, in person

Anlam

Persönlich kelimesi, bir kişiye ait olan, bireysel özellik taşıyan veya doğrudan kişiyle ilgili durumları ifade eder.
Ayrıca “bizzat, şahsen” anlamında zarf olarak da kullanılır.

1. Kişisel, bireysel (sıfat olarak)

  • Das ist meine persönliche Meinung. – Bu benim kişisel fikrim.

  • Er hat ein persönliches Problem. – Onun kişisel bir sorunu var.

2. Bizzat, şahsen (zarf olarak)

  • Ich möchte Sie persönlich treffen. – Sizinle şahsen tanışmak istiyorum.

  • Der Chef hat mich persönlich angerufen. – Patron beni bizzat aradı.

3. Duygusal veya özel anlamda

  • Nimm es nicht persönlich! – Bunu kişisel algılama!

  • Das war nichts Persönliches. – Bu kişisel bir şey değildi.

Etimoloji

Persönlich, Orta Yüksek Almanca personlich kelimesinden gelir.
Kökü, Latince persona (“kişi, birey, maske”) sözcüğüne dayanır.
Aynı kökten İngilizce person, Fransızca personnel ve İtalyanca personale türemiştir.

Etimolojik zincir:
Lateinisch: personaMittelhochdeutsch: personlichNeuhochdeutsch: persönlich

Aynı kökten gelen kelimeler:

  • die Person – kişi

  • persönlichkeitsbezogen – kişilikle ilgili

  • die Persönlichkeit – kişilik

  • unpersönlich – kişisel olmayan

  • personalisieren – kişiselleştirmek

Kullanım Alanları

  1. Kişisel görüş veya tercih:

    • Das ist eine persönliche Entscheidung. – Bu kişisel bir karardır.

  2. Doğrudan temas veya katılım:

    • Ich war persönlich dabei. – Bizzat oradaydım.

  3. Duygusal bağlam:

    • Er hat das sehr persönlich genommen. – Bunu çok kişisel algıladı.

Eş Anlamlılar

(bağlama göre) individuell, eigen, privat, subjektiv

Zıt Anlamlılar

(bağlama göre) unpersönlich, allgemein, objektiv

Sabit İfadeler

  • etwas persönlich nehmen – bir şeyi kişisel algılamak

  • persönlich anwesend sein – şahsen hazır bulunmak

  • persönlich kennen – birini şahsen tanımak

  • persönlich verantwortlich sein – kişisel olarak sorumlu olmak

  • persönlich eingeladen werden – şahsen davet edilmek

Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)

  1. die Person – kişi
    Jede Person hat Rechte. – Her bireyin hakları vardır.

  2. die Persönlichkeit – kişilik
    Er hat eine starke Persönlichkeit. – Onun güçlü bir kişiliği var.

  3. unpersönlich – kişisel olmayan
    Die E-Mail war sehr unpersönlich. – E-posta çok resmiydi.

  4. privat – özel
    Das ist eine private Angelegenheit. – Bu özel bir meseledir.

  5. individuell – bireysel
    Jeder Mensch ist individuell. – Her insan bireyseldir.

  6. subjektiv – öznel
    Das ist eine subjektive Meinung. – Bu öznel bir görüştür.

  7. objektiv – nesnel
    Versuche, objektiv zu bleiben. – Nesnel kalmaya çalış.

  8. eigen – kendi
    Er hat seine eigene Meinung. – Onun kendi fikri var.

  9. persönlichkeitsbezogen – kişilikle ilgili
    Das sind persönlichkeitsbezogene Daten. – Bunlar kişisel verilerdir.

  10. personalisieren – kişiselleştirmek
    Man kann das Geschenk personalisieren. – Hediyeyi kişiselleştirebilirsin.

7
New cards

das Feedback

Dilbilgisel Bilgiler

Wortart: Substantiv (isim)
Genus: Neutrum
Artikel: das Feedback
Plural: die Feedbacks
Telaffuz: [ˈfiːtˌbɛk]

Türkçe–İngilizce Karşılıklar

Türkçe: geri bildirim, dönüt
İngilizce: feedback

Anlam

Feedback kelimesi, bir eylem, performans veya davranış hakkında verilen tepki, değerlendirme veya geri dönüş anlamına gelir.
Genellikle öğrenme, iş, iletişim veya teknik sistemlerde kullanılır.

1. İletişim ve iş hayatında

  • Ich habe ein positives Feedback bekommen. – Olumlu bir geri bildirim aldım.

  • Konstruktives Feedback hilft beim Lernen. – Yapıcı geri bildirim öğrenmeye yardımcı olur.

2. Eğitim ve kişisel gelişimde

  • Die Lehrerin gibt den Schülern Feedback zu ihren Arbeiten. – Öğretmen öğrencilere çalışmalarına dair geri bildirim veriyor.

  • Feedback ist wichtig, um sich zu verbessern. – Kendini geliştirmek için geri bildirim önemlidir.

3. Teknik anlamda (sistemlerde geri besleme)

  • Das System arbeitet mit einer Feedback-Schleife. – Sistem bir geri besleme döngüsüyle çalışıyor.

Etimoloji

Feedback, İngilizce kökenlidir ve “geri” anlamındaki feed (beslemek, iletmek) ve “geri dönüş” anlamındaki back kelimelerinin birleşiminden oluşur.
Almanca’ya 20. yüzyılın ortalarında teknik ve iletişim alanlarından geçmiştir.

Etimolojik zincir:
Altenglisch: fēdan (beslemek) + bæc (geri) → Englisch: feedbackDeutsch: Feedback

Aynı kökten gelen kelimeler:

  • die Rückmeldung – geri bildirim (Almanca eşdeğeri)

  • die Resonanz – yankı, tepki

  • die Bewertung – değerlendirme

Kullanım Alanları

  1. İş ortamında:

    • Wir geben regelmäßig Feedback im Team. – Ekip içinde düzenli olarak geri bildirim veriyoruz.

  2. Eğitimde:

    • Feedback hilft den Schülern, ihre Fehler zu erkennen. – Geri bildirim, öğrencilerin hatalarını fark etmelerine yardımcı olur.

  3. Teknik sistemlerde:

    • Das Mikrofon erzeugt ein akustisches Feedback. – Mikrofon akustik bir geri besleme oluşturuyor.

Eş Anlamlılar

(bağlama göre) die Rückmeldung, die Resonanz, die Bewertung, die Kritik

Zıt Anlamlılar

(bağlama göre) das Schweigen, keine Reaktion, die Ignoranz

Sabit İfadeler

  • Feedback geben – geri bildirim vermek

  • Feedback bekommen / erhalten – geri bildirim almak

  • konstruktives Feedback – yapıcı geri bildirim

  • negatives / positives Feedback – olumsuz / olumlu geri bildirim

  • Feedback-Kultur – geri bildirim kültürü

Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)

  1. die Rückmeldung – geri bildirim
    Ich warte auf deine Rückmeldung. – Geri bildirmeni bekliyorum.

  2. die Resonanz – yankı, tepki
    Die Resonanz auf das Projekt war groß. – Projeye büyük ilgi vardı.

  3. die Bewertung – değerlendirme
    Die Bewertung war sehr positiv. – Değerlendirme çok olumluydu.

  4. die Kritik – eleştiri
    Er hat konstruktive Kritik gegeben. – Yapıcı eleştiri yaptı.

  5. die Reaktion – tepki
    Ihre Reaktion war überraschend. – Tepkisi şaşırtıcıydı.

  6. die Meinung – görüş
    Ich möchte deine Meinung hören. – Fikrini duymak istiyorum.

  7. die Einschätzung – değerlendirme, kanaat
    Seine Einschätzung war sehr genau. – Onun değerlendirmesi çok isabetliydi.

  8. die Kommunikation – iletişim
    Offene Kommunikation erleichtert Feedback. – Açık iletişim geri bildirimi kolaylaştırır.

  9. die Verbesserung – iyileştirme
    Feedback führt oft zur Verbesserung. – Geri bildirim genellikle gelişmeye yol açar.

  10. die Zusammenarbeit – iş birliği
    Gutes Feedback stärkt die Zusammenarbeit. – İyi geri bildirim iş birliğini güçlendirir.