Lingoda A 1.1 1. Ders Hallo 31.-32.-33. Slayt

0.0(0)
studied byStudied by 0 people
0.0(0)
full-widthCall Kai
learnLearn
examPractice Test
spaced repetitionSpaced Repetition
heart puzzleMatch
flashcardsFlashcards
GameKnowt Play
Card Sorting

1/4

encourage image

There's no tags or description

Looks like no tags are added yet.

Study Analytics
Name
Mastery
Learn
Test
Matching
Spaced

No study sessions yet.

5 Terms

1
New cards

variieren

Dilbilgisel Bilgiler

Wortart: Verb (fiil)
Grundform: variieren
Präsens: ich variiere
Präteritum: ich variierte
Perfekt: ich habe variiert
Partizip II: variiert
Hilfsverb: haben
Telaffuz: [vaʁiˈiːʁən]

Türkçe–İngilizce Karşılıklar

Türkçe: değişmek, çeşitlenmek, farklılık göstermek, değiştirmek
İngilizce: to vary, to differ, to modify

Anlam

Variieren fiili, bir şeyin biçim, miktar, içerik veya biçimde değişiklik göstermesi ya da değiştirilmesi anlamına gelir.
Hem doğal farklılık hem de bilinçli çeşitlendirme anlamında kullanılabilir.

1. Değişiklik göstermek (intransitiv kullanım)

  • Die Preise variieren je nach Saison. – Fiyatlar sezona göre değişir.

  • Die Meinungen variieren stark. – Görüşler oldukça farklılık gösteriyor.

2. Değiştirmek, çeşitlendirmek (transitiv kullanım)

  • Man kann das Rezept leicht variieren. – Tarifi kolayca değiştirebilirsin.

  • Ich variiere meine Trainingsroutine jede Woche. – Antrenman rutinimi her hafta değiştiriyorum.

Etimoloji

Variieren, Latince variare (“değiştirmek, çeşitlendirmek”) fiilinden gelir.
Bu kök, varius (“çeşitli, farklı”) sıfatıyla bağlantılıdır.
Kelime 17. yüzyılda Fransızca varier aracılığıyla Almanca’ya geçmiştir.

Etimolojik zincir:
Lateinisch: variareFranzösisch: varierDeutsch: variieren

Aynı kökten gelen kelimeler:

  • die Variation – değişiklik, varyasyon

  • variabel – değişken

  • die Vielfalt – çeşitlilik

Kullanım Alanları

  1. Günlük dil:

    • Das Wetter variiert jeden Tag. – Hava her gün değişiyor.

  2. Bilim ve istatistik:

    • Die Werte variieren leicht zwischen den Gruppen. – Değerler gruplar arasında hafifçe farklılık gösteriyor.

  3. Sanat ve müzik:

    • Der Komponist variiert das Thema im zweiten Satz. – Besteci ikinci bölümde temayı değiştiriyor.

  4. Spor ve eğitim:

    • Um Fortschritte zu machen, sollte man die Übungen variieren. – Gelişmek için egzersizleri çeşitlendirmek gerekir.

Eş Anlamlılar

(bağlama göre) sich unterscheiden, abweichen, wechseln, ändern, anpassen

Zıt Anlamlılar

(bağlama göre) gleich bleiben, konstant sein, stabil bleiben

Sabit İfadeler

  • etwas variieren – bir şeyi değiştirmek

  • in der Form variieren – biçim olarak değişmek

  • nach Bedarf variieren – ihtiyaca göre değişmek

  • leicht variieren – hafifçe farklılık göstermek

Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)

  1. die Variation – değişiklik
    Die Variation des Themas ist sehr kreativ. – Temanın varyasyonu çok yaratıcı.

  2. variabel – değişken
    Das Klima ist hier sehr variabel. – Buradaki iklim çok değişkendir.

  3. die Vielfalt – çeşitlilik
    Die Vielfalt der Farben variiert je nach Licht. – Renklerin çeşitliliği ışığa göre değişir.

  4. ändern – değiştirmek
    Ich ändere den Plan ein wenig. – Planı biraz değiştiriyorum.

  5. abweichen – sapmak, farklı olmak
    Seine Meinung weicht von meiner ab. – Onun görüşü benimkinden farklı.

  6. wechseln – değiştirmek
    Wir wechseln das Thema. – Konuyu değiştiriyoruz.

  7. anpassen – uyarlamak
    Man muss das Design anpassen. – Tasarımı uyarlamak gerekir.

  8. unterschiedlich – farklı
    Die Ergebnisse sind sehr unterschiedlich. – Sonuçlar oldukça farklı.

  9. konstant – sabit
    Die Temperatur bleibt konstant. – Sıcaklık sabit kalıyor.

  10. die Abwechslung – çeşitlilik, değişiklik
    Etwas Abwechslung tut gut. – Biraz değişiklik iyi gelir.

2
New cards

der Kurs

Dilbilgisel Bilgiler

Wortart: Substantiv (isim)
Genus: maskulin
Artikel: der Kurs
Plural: die Kurse
Telaffuz: [kʊʁs]

Türkçe–İngilizce Karşılıklar

Türkçe: kurs, ders, yön, rota
İngilizce: course, class, direction, rate

Anlam

Kurs kelimesi, öğrenim, eğitim, yön veya fiyat oranı anlamlarında kullanılır.
Bağlama göre hem eğitim hem de hareket yönü veya ekonomik değer anlamı taşır.

1. Eğitim bağlamında

  • Ich besuche einen Deutschkurs. – Bir Almanca kursuna gidiyorum.

  • Der Kurs dauert drei Monate. – Kurs üç ay sürüyor.

2. Yön veya rota anlamında

  • Das Schiff hält seinen Kurs nach Norden. – Gemi kuzeye doğru rotasını koruyor.

  • Der Pilot änderte den Kurs. – Pilot rotayı değiştirdi.

3. Ekonomi ve finans bağlamında

  • Der Euro-Kurs ist heute gestiegen. – Euro kuru bugün yükseldi.

  • Der Aktienkurs fällt. – Hisse senedi fiyatı düşüyor.

Etimoloji

Kurs, Latince cursus (“koşu, akış, yön”) kelimesinden gelir.
Bu kök, currere (“koşmak”) fiilinden türemiştir.
Fransızca cours aracılığıyla 17. yüzyılda Almanca’ya geçmiştir.

Etimolojik zincir:
Lateinisch: currerecursusFranzösisch: coursDeutsch: Kurs

Aynı kökten gelen kelimeler:

  • der Diskurs – söylem

  • der Rekurs – başvuru, geri dönüş

  • kursieren – dolaşmak, yayılmak

Kullanım Alanları

  1. Eğitim:

    • Der Kurs findet zweimal pro Woche statt. – Kurs haftada iki kez yapılır.

  2. Yön / seyahat:

    • Das Flugzeug ist vom Kurs abgekommen. – Uçak rotasından saptı.

  3. Finans:

    • Der Dollar-Kurs schwankt stark. – Dolar kuru çok dalgalanıyor.

  4. Figüratif anlamda:

    • Er hat seinen Kurs im Leben gefunden. – Hayatta kendi yönünü buldu.

Eş Anlamlılar

(bağlama göre) die Klasse, das Seminar, die Schulung, die Richtung, der Weg, der Preis

Zıt Anlamlılar

(bağlama göre) die Pause – ara, die Unbeweglichkeit – hareketsizlik, die Stabilität – sabitlik

Sabit İfadeler

  • einen Kurs besuchen – kursa gitmek

  • einen Kurs geben – kurs vermek

  • auf Kurs bleiben – rotada kalmak

  • den Kurs ändern – yönü değiştirmek

  • der Wechselkurs – döviz kuru

  • der Sprachkurs – dil kursu

Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)

  1. das Seminar – seminer
    Ich nehme an einem Seminar teil. – Bir seminere katılıyorum.

  2. die Schulung – eğitim
    Die Schulung dauert zwei Tage. – Eğitim iki gün sürüyor.

  3. die Richtung – yön
    Wir fahren in Richtung Süden. – Güneye doğru gidiyoruz.

  4. der Weg – yol
    Der Kurs führt auf einem sicheren Weg. – Rota güvenli bir yoldan geçiyor.

  5. der Unterricht – ders
    Der Unterricht beginnt um neun Uhr. – Ders saat dokuzda başlıyor.

  6. der Lehrer – öğretmen
    Der Lehrer leitet den Kurs. – Öğretmen kursu yönetiyor.

  7. der Wechselkurs – döviz kuru
    Der Wechselkurs zwischen Euro und Dollar ändert sich täglich. – Euro ile dolar arasındaki döviz kuru her gün değişiyor.

  8. der Preis – fiyat
    Der Kurs des Goldes steigt. – Altının fiyatı yükseliyor.

  9. kursieren – dolaşmak
    Gerüchte kursieren in der Stadt. – Şehirde söylentiler dolaşıyor.

  10. der Diskurs – söylem
    Der politische Diskurs ist sehr lebendig. – Politik söylem oldukça canlı.

3
New cards

James

Dilbilgisel Bilgiler

Wortart: Eigenname (özel isim)
Genus: maskulin
Artikel: – (özel isimlerde genellikle kullanılmaz)
Plural:
Telaffuz: [dʒeɪmz] (İngilizce telaffuz)

Türkçe–İngilizce Karşılıklar

Türkçe: James (erkek ismi)
İngilizce: James

Anlam

James, İngilizce kökenli bir erkek ismidir.
İbranice Yaʿaqov (Yakup) adından türemiştir ve “topuğunu tutan”, “yerine geçen” anlamına gelir.
Bu isim, birçok dilde farklı biçimlerde görülür:

  • Almanca: Jakob

  • Fransızca: Jacques

  • İspanyolca: Jaime

  • İtalyanca: Giacomo

Etimoloji

James, Latince Iacomus veya Iacobus biçimlerinden gelir.
Bu biçimler, İbranice Yaʿaqov (Yakup) adının Latinceleştirilmiş hâlleridir.
Zamanla Eski Fransızca Gemmes veya James biçimiyle İngilizceye geçmiştir.

Etimolojik zincir:
Hebräisch: YaʿaqovLateinisch: Iacobus / IacomusAltfranzösisch: JamesEnglisch: James

Kullanım Alanları

  1. Kişi adı olarak:

    • James Bond ist eine berühmte Filmfigur. – James Bond ünlü bir film karakteridir.

    • Mein Freund heißt James. – Arkadaşımın adı James.

  2. Soyadı olarak:

    • Henry James war ein bekannter Schriftsteller. – Henry James tanınmış bir yazardı.

  3. Kültürel bağlamda:

    • King James Bible – Kral James İncil’i (İngilizce İncil çevirisi, 1611)

Eş Anlamlılar

(bağlama göre, farklı dillerdeki biçimleri) Jakob, Jacques, Jaime, Giacomo

Zıt Anlamlılar

Yok (özel isim olduğu için)

Sabit İfadeler

  • James Bond – ünlü İngiliz ajan karakteri

  • King James Version – Kral James İncil çevirisi

  • LeBron James – Amerikalı basketbolcu

  • Henry James – Amerikalı yazar

Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)

  1. Jakob – Yakup
    Jakob ist die deutsche Form von James. – Jakob, James’in Almanca biçimidir.

  2. Jacques – Fransızca biçim
    Jacques ist die französische Variante von James. – Jacques, James’in Fransızca biçimidir.

  3. Jaime – İspanyolca biçim
    Jaime ist die spanische Form von James. – Jaime, James’in İspanyolca biçimidir.

  4. Giacomo – İtalyanca biçim
    Giacomo ist die italienische Variante von James. – Giacomo, James’in İtalyanca biçimidir.

  5. Jacob – İngilizce eski biçim
    Jacob und James stammen vom gleichen Ursprung ab. – Jacob ve James aynı kökten gelir.

  6. die Bibel – İncil
    Die King-James-Bibel ist sehr bekannt. – Kral James İncil’i çok tanınmıştır.

  7. der König – kral
    King James war ein englischer König. – Kral James bir İngiliz kralıydı.

  8. der Schriftsteller – yazar
    Henry James war ein berühmter Schriftsteller. – Henry James ünlü bir yazardı.

  9. der Agent – ajan
    James Bond ist ein Geheimagent. – James Bond bir gizli ajandır.

  10. der Name – isim
    James ist ein sehr verbreiteter Name. – James çok yaygın bir isimdir.

4
New cards

bilden

Dilbilgisel Bilgiler

Wortart: Verb (fiil)
Grundform: bilden
Präsens: ich bilde
Präteritum: ich bildete
Perfekt: ich habe gebildet
Partizip II: gebildet
Hilfsverb: haben
Telaffuz: [ˈbɪldn̩]

Türkçe–İngilizce Karşılıklar

Türkçe: oluşturmak, şekillendirmek, meydana getirmek, eğitmek
İngilizce: to form, to create, to shape, to educate

Anlam

bilden fiili, bir şey oluşturmak, meydana getirmek veya birini eğitmek anlamına gelir.
Hem somut (örneğin bir grup oluşturmak) hem de soyut (örneğin bir fikir geliştirmek, birini eğitmek) anlamlarda kullanılır.

1. Oluşturmak, meydana getirmek

  • Die Schüler bilden eine Gruppe. – Öğrenciler bir grup oluşturuyor.

  • Zwei Flüsse bilden die Grenze. – İki nehir sınırı oluşturur.

2. Şekillendirmek, biçimlendirmek

  • Er bildet die Figuren aus Ton. – Figürleri kilden şekillendiriyor.

  • Erfahrungen bilden den Charakter. – Deneyimler karakteri şekillendirir.

3. Eğitmek, yetiştirmek

  • Die Schule bildet junge Menschen. – Okul genç insanları eğitir.

  • Lesen bildet den Geist. – Okumak zihni geliştirir.

Etimoloji

bilden, Eski Yüksek Almanca bildōn (“şekil vermek, biçimlendirmek”) fiilinden gelir.
Bu kök, Bild (“şekil, resim”) kelimesiyle bağlantılıdır.
Başlangıçta “bir şekil vermek” anlamındayken, zamanla “oluşturmak” ve “eğitmek” anlamlarını kazanmıştır.

Etimolojik zincir:
Althochdeutsch: bildōnMittelhochdeutsch: bildenDeutsch: bilden

Aynı kökten gelen kelimeler:

  • das Bild – resim, görüntü

  • die Bildung – eğitim, oluşum

  • gebildet – eğitimli, kültürlü

Kullanım Alanları

  1. Eğitim:

    • Lesen und Reisen bilden den Menschen. – Okumak ve seyahat etmek insanı geliştirir.

  2. Doğa ve bilim:

    • Wolken bilden sich am Himmel. – Gökyüzünde bulutlar oluşuyor.

  3. Toplum ve grup:

    • Die Arbeiter bilden eine Gewerkschaft. – İşçiler bir sendika kuruyor.

  4. Soyut anlam:

    • Er bildet sich eine Meinung. – Bir fikir oluşturuyor.

Eş Anlamlılar

(bağlama göre) erschaffen, formen, gestalten, entwickeln, erziehen, ausbilden

Zıt Anlamlılar

(bağlama göre) zerstören – yok etmek, auflösen – dağıtmak, abbauen – yıkmak

Sabit İfadeler

  • eine Gruppe bilden – grup oluşturmak

  • eine Meinung bilden – fikir oluşturmak

  • sich bilden – kendini geliştirmek

  • gebildet sein – eğitimli olmak

  • eine Einheit bilden – bir bütün oluşturmak

Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)

  1. das Bild – resim
    Das Bild hängt an der Wand. – Resim duvarda asılı.

  2. die Bildung – eğitim
    Bildung ist der Schlüssel zum Erfolg. – Eğitim başarının anahtarıdır.

  3. gebildet – eğitimli
    Er ist sehr gebildet und liest viel. – O çok kültürlü ve çok okur.

  4. formen – şekillendirmek
    Kinder formen Figuren aus Knete. – Çocuklar oyun hamurundan figürler yapıyor.

  5. gestalten – biçimlendirmek
    Wir gestalten das Projekt gemeinsam. – Projeyi birlikte şekillendiriyoruz.

  6. erschaffen – yaratmak
    Der Künstler erschafft neue Welten. – Sanatçı yeni dünyalar yaratıyor.

  7. entwickeln – geliştirmek
    Das Unternehmen entwickelt neue Ideen. – Şirket yeni fikirler geliştiriyor.

  8. erziehen – yetiştirmek
    Eltern erziehen ihre Kinder mit Liebe. – Ebeveynler çocuklarını sevgiyle yetiştirir.

  9. entstehen – oluşmak
    Ein Regenbogen entsteht nach dem Regen. – Yağmurdan sonra bir gökkuşağı oluşur.

  10. aufbauen – inşa etmek
    Sie bauen eine neue Organisation auf. – Yeni bir organizasyon kuruyorlar.

5
New cards

benutzen

Dilbilgisel Bilgiler

Wortart: Verb (fiil)
Grundform: benutzen
Präsens: ich benutze
Präteritum: ich benutzte
Perfekt: ich habe benutzt
Partizip II: benutzt
Hilfsverb: haben
Telaffuz: [bəˈnʊt͡sn̩]

Türkçe–İngilizce Karşılıklar

Türkçe: kullanmak, yararlanmak
İngilizce: to use, to make use of, to employ

Anlam

benutzen fiili, bir şeyi belirli bir amaç için kullanmak veya ondan yararlanmak anlamına gelir.
Hem nesneler hem de soyut kavramlar (örneğin fırsatlar, bilgiler) için kullanılabilir.

1. Bir nesneyi kullanmak

  • Ich benutze mein Handy jeden Tag. – Her gün telefonumu kullanıyorum.

  • Benutze bitte den Stift! – Lütfen kalemi kullan!

2. Bir imkândan yararlanmak

  • Wir sollten die Gelegenheit benutzen. – Fırsattan yararlanmalıyız.

  • Er benutzt jede Chance, um zu lernen. – O, öğrenmek için her fırsatı değerlendirir.

3. Mecazî anlamda (birini veya bir şeyi kendi çıkarı için kullanmak)

  • Er hat mich nur benutzt. – Beni sadece kullandı.

  • Sie benutzt ihre Kontakte, um Erfolg zu haben. – Başarılı olmak için bağlantılarını kullanıyor.

Etimoloji

benutzen, Orta Yüksek Almanca benützen veya nützen (“yararlanmak, faydalanmak”) fiilinden gelir.
Kökü, Eski Yüksek Almanca nuzzōn (“yararlı olmak”) sözcüğüne dayanır.
Ön eki be-, fiili geçişli hâle getirir (yani bir nesneyle birlikte kullanılır).

Etimolojik zincir:
Althochdeutsch: nuzzōnMittelhochdeutsch: nützen / benützenDeutsch: benutzen

Aynı kökten gelen kelimeler:

  • nützen – yararlı olmak

  • der Nutzen – fayda

  • nützlich – faydalı

Kullanım Alanları

  1. Günlük yaşam:

    • Ich benutze jeden Tag die U-Bahn. – Her gün metro kullanıyorum.

  2. Teknoloji:

    • Viele Menschen benutzen soziale Medien. – Birçok insan sosyal medyayı kullanıyor.

  3. Fırsat ve kaynaklar:

    • Benutze deine Zeit sinnvoll! – Zamanını verimli kullan!

  4. Mecazî anlam:

    • Er benutzt andere Menschen für seine Ziele. – Başkalarını kendi amaçları için kullanıyor.

Eş Anlamlılar

(bağlama göre) verwenden, gebrauchen, anwenden, einsetzen, ausnutzen

Zıt Anlamlılar

(bağlama göre) vernachlässigen – ihmal etmek, meiden – kaçınmak

Sabit İfadeler

  • etwas benutzen – bir şeyi kullanmak

  • eine Gelegenheit benutzen – bir fırsattan yararlanmak

  • jemanden benutzen – birini kullanmak

  • öffentliches Verkehrsmittel benutzen – toplu taşıma kullanmak

  • den Computer benutzen – bilgisayarı kullanmak

Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)

  1. verwenden – kullanmak
    Ich verwende lieber natürliche Produkte. – Doğal ürünleri kullanmayı tercih ederim.

  2. gebrauchen – kullanmak
    Man kann dieses Werkzeug vielseitig gebrauchen. – Bu alet çok yönlü kullanılabilir.

  3. anwenden – uygulamak
    Die Methode wird in der Praxis angewendet. – Yöntem pratikte uygulanır.

  4. einsetzen – kullanmak, devreye sokmak
    Wir setzen neue Technologien ein. – Yeni teknolojiler kullanıyoruz.

  5. ausnutzen – kötüye kullanmak
    Er hat meine Gutmütigkeit ausgenutzt. – İyiliğimi kötüye kullandı.

  6. nützen – yararlı olmak
    Das nützt mir nichts. – Bu bana bir fayda sağlamıyor.

  7. der Nutzen – fayda
    Der Nutzen dieser App ist groß. – Bu uygulamanın faydası büyük.

  8. nützlich – faydalı
    Das ist ein sehr nützliches Werkzeug. – Bu çok faydalı bir araç.

  9. gebrauchsfertig – kullanıma hazır
    Das Produkt ist sofort gebrauchsfertig. – Ürün hemen kullanıma hazır.

  10. die Anwendung – kullanım, uygulama
    Die Anwendung dieses Programms ist einfach. – Bu programın kullanımı kolaydır.