1/4
Looks like no tags are added yet.
Name | Mastery | Learn | Test | Matching | Spaced |
|---|
No study sessions yet.
variieren
Dilbilgisel Bilgiler
Wortart: Verb (fiil)
Grundform: variieren
Präsens: ich variiere
Präteritum: ich variierte
Perfekt: ich habe variiert
Partizip II: variiert
Hilfsverb: haben
Telaffuz: [vaʁiˈiːʁən]
Türkçe–İngilizce Karşılıklar
Türkçe: değişmek, çeşitlenmek, farklılık göstermek, değiştirmek
İngilizce: to vary, to differ, to modify
Anlam
Variieren fiili, bir şeyin biçim, miktar, içerik veya biçimde değişiklik göstermesi ya da değiştirilmesi anlamına gelir.
Hem doğal farklılık hem de bilinçli çeşitlendirme anlamında kullanılabilir.
1. Değişiklik göstermek (intransitiv kullanım)
Die Preise variieren je nach Saison. – Fiyatlar sezona göre değişir.
Die Meinungen variieren stark. – Görüşler oldukça farklılık gösteriyor.
2. Değiştirmek, çeşitlendirmek (transitiv kullanım)
Man kann das Rezept leicht variieren. – Tarifi kolayca değiştirebilirsin.
Ich variiere meine Trainingsroutine jede Woche. – Antrenman rutinimi her hafta değiştiriyorum.
Etimoloji
Variieren, Latince variare (“değiştirmek, çeşitlendirmek”) fiilinden gelir.
Bu kök, varius (“çeşitli, farklı”) sıfatıyla bağlantılıdır.
Kelime 17. yüzyılda Fransızca varier aracılığıyla Almanca’ya geçmiştir.
Etimolojik zincir:
Lateinisch: variare → Französisch: varier → Deutsch: variieren
Aynı kökten gelen kelimeler:
die Variation – değişiklik, varyasyon
variabel – değişken
die Vielfalt – çeşitlilik
Kullanım Alanları
Günlük dil:
Das Wetter variiert jeden Tag. – Hava her gün değişiyor.
Bilim ve istatistik:
Die Werte variieren leicht zwischen den Gruppen. – Değerler gruplar arasında hafifçe farklılık gösteriyor.
Sanat ve müzik:
Der Komponist variiert das Thema im zweiten Satz. – Besteci ikinci bölümde temayı değiştiriyor.
Spor ve eğitim:
Um Fortschritte zu machen, sollte man die Übungen variieren. – Gelişmek için egzersizleri çeşitlendirmek gerekir.
Eş Anlamlılar
(bağlama göre) sich unterscheiden, abweichen, wechseln, ändern, anpassen
Zıt Anlamlılar
(bağlama göre) gleich bleiben, konstant sein, stabil bleiben
Sabit İfadeler
etwas variieren – bir şeyi değiştirmek
in der Form variieren – biçim olarak değişmek
nach Bedarf variieren – ihtiyaca göre değişmek
leicht variieren – hafifçe farklılık göstermek
Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)
die Variation – değişiklik
Die Variation des Themas ist sehr kreativ. – Temanın varyasyonu çok yaratıcı.
variabel – değişken
Das Klima ist hier sehr variabel. – Buradaki iklim çok değişkendir.
die Vielfalt – çeşitlilik
Die Vielfalt der Farben variiert je nach Licht. – Renklerin çeşitliliği ışığa göre değişir.
ändern – değiştirmek
Ich ändere den Plan ein wenig. – Planı biraz değiştiriyorum.
abweichen – sapmak, farklı olmak
Seine Meinung weicht von meiner ab. – Onun görüşü benimkinden farklı.
wechseln – değiştirmek
Wir wechseln das Thema. – Konuyu değiştiriyoruz.
anpassen – uyarlamak
Man muss das Design anpassen. – Tasarımı uyarlamak gerekir.
unterschiedlich – farklı
Die Ergebnisse sind sehr unterschiedlich. – Sonuçlar oldukça farklı.
konstant – sabit
Die Temperatur bleibt konstant. – Sıcaklık sabit kalıyor.
die Abwechslung – çeşitlilik, değişiklik
Etwas Abwechslung tut gut. – Biraz değişiklik iyi gelir.
der Kurs
Dilbilgisel Bilgiler
Wortart: Substantiv (isim)
Genus: maskulin
Artikel: der Kurs
Plural: die Kurse
Telaffuz: [kʊʁs]
Türkçe–İngilizce Karşılıklar
Türkçe: kurs, ders, yön, rota
İngilizce: course, class, direction, rate
Anlam
Kurs kelimesi, öğrenim, eğitim, yön veya fiyat oranı anlamlarında kullanılır.
Bağlama göre hem eğitim hem de hareket yönü veya ekonomik değer anlamı taşır.
1. Eğitim bağlamında
Ich besuche einen Deutschkurs. – Bir Almanca kursuna gidiyorum.
Der Kurs dauert drei Monate. – Kurs üç ay sürüyor.
2. Yön veya rota anlamında
Das Schiff hält seinen Kurs nach Norden. – Gemi kuzeye doğru rotasını koruyor.
Der Pilot änderte den Kurs. – Pilot rotayı değiştirdi.
3. Ekonomi ve finans bağlamında
Der Euro-Kurs ist heute gestiegen. – Euro kuru bugün yükseldi.
Der Aktienkurs fällt. – Hisse senedi fiyatı düşüyor.
Etimoloji
Kurs, Latince cursus (“koşu, akış, yön”) kelimesinden gelir.
Bu kök, currere (“koşmak”) fiilinden türemiştir.
Fransızca cours aracılığıyla 17. yüzyılda Almanca’ya geçmiştir.
Etimolojik zincir:
Lateinisch: currere → cursus → Französisch: cours → Deutsch: Kurs
Aynı kökten gelen kelimeler:
der Diskurs – söylem
der Rekurs – başvuru, geri dönüş
kursieren – dolaşmak, yayılmak
Kullanım Alanları
Eğitim:
Der Kurs findet zweimal pro Woche statt. – Kurs haftada iki kez yapılır.
Yön / seyahat:
Das Flugzeug ist vom Kurs abgekommen. – Uçak rotasından saptı.
Finans:
Der Dollar-Kurs schwankt stark. – Dolar kuru çok dalgalanıyor.
Figüratif anlamda:
Er hat seinen Kurs im Leben gefunden. – Hayatta kendi yönünü buldu.
Eş Anlamlılar
(bağlama göre) die Klasse, das Seminar, die Schulung, die Richtung, der Weg, der Preis
Zıt Anlamlılar
(bağlama göre) die Pause – ara, die Unbeweglichkeit – hareketsizlik, die Stabilität – sabitlik
Sabit İfadeler
einen Kurs besuchen – kursa gitmek
einen Kurs geben – kurs vermek
auf Kurs bleiben – rotada kalmak
den Kurs ändern – yönü değiştirmek
der Wechselkurs – döviz kuru
der Sprachkurs – dil kursu
Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)
das Seminar – seminer
Ich nehme an einem Seminar teil. – Bir seminere katılıyorum.
die Schulung – eğitim
Die Schulung dauert zwei Tage. – Eğitim iki gün sürüyor.
die Richtung – yön
Wir fahren in Richtung Süden. – Güneye doğru gidiyoruz.
der Weg – yol
Der Kurs führt auf einem sicheren Weg. – Rota güvenli bir yoldan geçiyor.
der Unterricht – ders
Der Unterricht beginnt um neun Uhr. – Ders saat dokuzda başlıyor.
der Lehrer – öğretmen
Der Lehrer leitet den Kurs. – Öğretmen kursu yönetiyor.
der Wechselkurs – döviz kuru
Der Wechselkurs zwischen Euro und Dollar ändert sich täglich. – Euro ile dolar arasındaki döviz kuru her gün değişiyor.
der Preis – fiyat
Der Kurs des Goldes steigt. – Altının fiyatı yükseliyor.
kursieren – dolaşmak
Gerüchte kursieren in der Stadt. – Şehirde söylentiler dolaşıyor.
der Diskurs – söylem
Der politische Diskurs ist sehr lebendig. – Politik söylem oldukça canlı.
James
Dilbilgisel Bilgiler
Wortart: Eigenname (özel isim)
Genus: maskulin
Artikel: – (özel isimlerde genellikle kullanılmaz)
Plural: –
Telaffuz: [dʒeɪmz] (İngilizce telaffuz)
Türkçe–İngilizce Karşılıklar
Türkçe: James (erkek ismi)
İngilizce: James
Anlam
James, İngilizce kökenli bir erkek ismidir.
İbranice Yaʿaqov (Yakup) adından türemiştir ve “topuğunu tutan”, “yerine geçen” anlamına gelir.
Bu isim, birçok dilde farklı biçimlerde görülür:
Almanca: Jakob
Fransızca: Jacques
İspanyolca: Jaime
İtalyanca: Giacomo
Etimoloji
James, Latince Iacomus veya Iacobus biçimlerinden gelir.
Bu biçimler, İbranice Yaʿaqov (Yakup) adının Latinceleştirilmiş hâlleridir.
Zamanla Eski Fransızca Gemmes veya James biçimiyle İngilizceye geçmiştir.
Etimolojik zincir:
Hebräisch: Yaʿaqov → Lateinisch: Iacobus / Iacomus → Altfranzösisch: James → Englisch: James
Kullanım Alanları
Kişi adı olarak:
James Bond ist eine berühmte Filmfigur. – James Bond ünlü bir film karakteridir.
Mein Freund heißt James. – Arkadaşımın adı James.
Soyadı olarak:
Henry James war ein bekannter Schriftsteller. – Henry James tanınmış bir yazardı.
Kültürel bağlamda:
King James Bible – Kral James İncil’i (İngilizce İncil çevirisi, 1611)
Eş Anlamlılar
(bağlama göre, farklı dillerdeki biçimleri) Jakob, Jacques, Jaime, Giacomo
Zıt Anlamlılar
Yok (özel isim olduğu için)
Sabit İfadeler
James Bond – ünlü İngiliz ajan karakteri
King James Version – Kral James İncil çevirisi
LeBron James – Amerikalı basketbolcu
Henry James – Amerikalı yazar
Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)
Jakob – Yakup
Jakob ist die deutsche Form von James. – Jakob, James’in Almanca biçimidir.
Jacques – Fransızca biçim
Jacques ist die französische Variante von James. – Jacques, James’in Fransızca biçimidir.
Jaime – İspanyolca biçim
Jaime ist die spanische Form von James. – Jaime, James’in İspanyolca biçimidir.
Giacomo – İtalyanca biçim
Giacomo ist die italienische Variante von James. – Giacomo, James’in İtalyanca biçimidir.
Jacob – İngilizce eski biçim
Jacob und James stammen vom gleichen Ursprung ab. – Jacob ve James aynı kökten gelir.
die Bibel – İncil
Die King-James-Bibel ist sehr bekannt. – Kral James İncil’i çok tanınmıştır.
der König – kral
King James war ein englischer König. – Kral James bir İngiliz kralıydı.
der Schriftsteller – yazar
Henry James war ein berühmter Schriftsteller. – Henry James ünlü bir yazardı.
der Agent – ajan
James Bond ist ein Geheimagent. – James Bond bir gizli ajandır.
der Name – isim
James ist ein sehr verbreiteter Name. – James çok yaygın bir isimdir.
bilden
Dilbilgisel Bilgiler
Wortart: Verb (fiil)
Grundform: bilden
Präsens: ich bilde
Präteritum: ich bildete
Perfekt: ich habe gebildet
Partizip II: gebildet
Hilfsverb: haben
Telaffuz: [ˈbɪldn̩]
Türkçe–İngilizce Karşılıklar
Türkçe: oluşturmak, şekillendirmek, meydana getirmek, eğitmek
İngilizce: to form, to create, to shape, to educate
Anlam
bilden fiili, bir şey oluşturmak, meydana getirmek veya birini eğitmek anlamına gelir.
Hem somut (örneğin bir grup oluşturmak) hem de soyut (örneğin bir fikir geliştirmek, birini eğitmek) anlamlarda kullanılır.
1. Oluşturmak, meydana getirmek
Die Schüler bilden eine Gruppe. – Öğrenciler bir grup oluşturuyor.
Zwei Flüsse bilden die Grenze. – İki nehir sınırı oluşturur.
2. Şekillendirmek, biçimlendirmek
Er bildet die Figuren aus Ton. – Figürleri kilden şekillendiriyor.
Erfahrungen bilden den Charakter. – Deneyimler karakteri şekillendirir.
3. Eğitmek, yetiştirmek
Die Schule bildet junge Menschen. – Okul genç insanları eğitir.
Lesen bildet den Geist. – Okumak zihni geliştirir.
Etimoloji
bilden, Eski Yüksek Almanca bildōn (“şekil vermek, biçimlendirmek”) fiilinden gelir.
Bu kök, Bild (“şekil, resim”) kelimesiyle bağlantılıdır.
Başlangıçta “bir şekil vermek” anlamındayken, zamanla “oluşturmak” ve “eğitmek” anlamlarını kazanmıştır.
Etimolojik zincir:
Althochdeutsch: bildōn → Mittelhochdeutsch: bilden → Deutsch: bilden
Aynı kökten gelen kelimeler:
das Bild – resim, görüntü
die Bildung – eğitim, oluşum
gebildet – eğitimli, kültürlü
Kullanım Alanları
Eğitim:
Lesen und Reisen bilden den Menschen. – Okumak ve seyahat etmek insanı geliştirir.
Doğa ve bilim:
Wolken bilden sich am Himmel. – Gökyüzünde bulutlar oluşuyor.
Toplum ve grup:
Die Arbeiter bilden eine Gewerkschaft. – İşçiler bir sendika kuruyor.
Soyut anlam:
Er bildet sich eine Meinung. – Bir fikir oluşturuyor.
Eş Anlamlılar
(bağlama göre) erschaffen, formen, gestalten, entwickeln, erziehen, ausbilden
Zıt Anlamlılar
(bağlama göre) zerstören – yok etmek, auflösen – dağıtmak, abbauen – yıkmak
Sabit İfadeler
eine Gruppe bilden – grup oluşturmak
eine Meinung bilden – fikir oluşturmak
sich bilden – kendini geliştirmek
gebildet sein – eğitimli olmak
eine Einheit bilden – bir bütün oluşturmak
Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)
das Bild – resim
Das Bild hängt an der Wand. – Resim duvarda asılı.
die Bildung – eğitim
Bildung ist der Schlüssel zum Erfolg. – Eğitim başarının anahtarıdır.
gebildet – eğitimli
Er ist sehr gebildet und liest viel. – O çok kültürlü ve çok okur.
formen – şekillendirmek
Kinder formen Figuren aus Knete. – Çocuklar oyun hamurundan figürler yapıyor.
gestalten – biçimlendirmek
Wir gestalten das Projekt gemeinsam. – Projeyi birlikte şekillendiriyoruz.
erschaffen – yaratmak
Der Künstler erschafft neue Welten. – Sanatçı yeni dünyalar yaratıyor.
entwickeln – geliştirmek
Das Unternehmen entwickelt neue Ideen. – Şirket yeni fikirler geliştiriyor.
erziehen – yetiştirmek
Eltern erziehen ihre Kinder mit Liebe. – Ebeveynler çocuklarını sevgiyle yetiştirir.
entstehen – oluşmak
Ein Regenbogen entsteht nach dem Regen. – Yağmurdan sonra bir gökkuşağı oluşur.
aufbauen – inşa etmek
Sie bauen eine neue Organisation auf. – Yeni bir organizasyon kuruyorlar.
benutzen
Dilbilgisel Bilgiler
Wortart: Verb (fiil)
Grundform: benutzen
Präsens: ich benutze
Präteritum: ich benutzte
Perfekt: ich habe benutzt
Partizip II: benutzt
Hilfsverb: haben
Telaffuz: [bəˈnʊt͡sn̩]
Türkçe–İngilizce Karşılıklar
Türkçe: kullanmak, yararlanmak
İngilizce: to use, to make use of, to employ
Anlam
benutzen fiili, bir şeyi belirli bir amaç için kullanmak veya ondan yararlanmak anlamına gelir.
Hem nesneler hem de soyut kavramlar (örneğin fırsatlar, bilgiler) için kullanılabilir.
1. Bir nesneyi kullanmak
Ich benutze mein Handy jeden Tag. – Her gün telefonumu kullanıyorum.
Benutze bitte den Stift! – Lütfen kalemi kullan!
2. Bir imkândan yararlanmak
Wir sollten die Gelegenheit benutzen. – Fırsattan yararlanmalıyız.
Er benutzt jede Chance, um zu lernen. – O, öğrenmek için her fırsatı değerlendirir.
3. Mecazî anlamda (birini veya bir şeyi kendi çıkarı için kullanmak)
Er hat mich nur benutzt. – Beni sadece kullandı.
Sie benutzt ihre Kontakte, um Erfolg zu haben. – Başarılı olmak için bağlantılarını kullanıyor.
Etimoloji
benutzen, Orta Yüksek Almanca benützen veya nützen (“yararlanmak, faydalanmak”) fiilinden gelir.
Kökü, Eski Yüksek Almanca nuzzōn (“yararlı olmak”) sözcüğüne dayanır.
Ön eki be-, fiili geçişli hâle getirir (yani bir nesneyle birlikte kullanılır).
Etimolojik zincir:
Althochdeutsch: nuzzōn → Mittelhochdeutsch: nützen / benützen → Deutsch: benutzen
Aynı kökten gelen kelimeler:
nützen – yararlı olmak
der Nutzen – fayda
nützlich – faydalı
Kullanım Alanları
Günlük yaşam:
Ich benutze jeden Tag die U-Bahn. – Her gün metro kullanıyorum.
Teknoloji:
Viele Menschen benutzen soziale Medien. – Birçok insan sosyal medyayı kullanıyor.
Fırsat ve kaynaklar:
Benutze deine Zeit sinnvoll! – Zamanını verimli kullan!
Mecazî anlam:
Er benutzt andere Menschen für seine Ziele. – Başkalarını kendi amaçları için kullanıyor.
Eş Anlamlılar
(bağlama göre) verwenden, gebrauchen, anwenden, einsetzen, ausnutzen
Zıt Anlamlılar
(bağlama göre) vernachlässigen – ihmal etmek, meiden – kaçınmak
Sabit İfadeler
etwas benutzen – bir şeyi kullanmak
eine Gelegenheit benutzen – bir fırsattan yararlanmak
jemanden benutzen – birini kullanmak
öffentliches Verkehrsmittel benutzen – toplu taşıma kullanmak
den Computer benutzen – bilgisayarı kullanmak
Etimolojik ve Bağlamsal Akrabalık Havuzu (10 Kelime – Ana başlık hariç, örnek cümlelerle)
verwenden – kullanmak
Ich verwende lieber natürliche Produkte. – Doğal ürünleri kullanmayı tercih ederim.
gebrauchen – kullanmak
Man kann dieses Werkzeug vielseitig gebrauchen. – Bu alet çok yönlü kullanılabilir.
anwenden – uygulamak
Die Methode wird in der Praxis angewendet. – Yöntem pratikte uygulanır.
einsetzen – kullanmak, devreye sokmak
Wir setzen neue Technologien ein. – Yeni teknolojiler kullanıyoruz.
ausnutzen – kötüye kullanmak
Er hat meine Gutmütigkeit ausgenutzt. – İyiliğimi kötüye kullandı.
nützen – yararlı olmak
Das nützt mir nichts. – Bu bana bir fayda sağlamıyor.
der Nutzen – fayda
Der Nutzen dieser App ist groß. – Bu uygulamanın faydası büyük.
nützlich – faydalı
Das ist ein sehr nützliches Werkzeug. – Bu çok faydalı bir araç.
gebrauchsfertig – kullanıma hazır
Das Produkt ist sofort gebrauchsfertig. – Ürün hemen kullanıma hazır.
die Anwendung – kullanım, uygulama
Die Anwendung dieses Programms ist einfach. – Bu programın kullanımı kolaydır.